HAFTANIN SORUSU
OKUYUCU YAZILARI
Gerçeği bulmamız için ıstırap çekmemiz gerekli midir?
Aslında ve teorik olarak gerçeği bulmamızda ıstırap çekmemiz gerekli değildir. İnsanoğlu özünde hakikati bulma kabiliyet ve donanımına sahip boyutlar üstü bir varlıktır. Böyle bir potansiyeli tohum halinde olsa da genlerinde taşımaktadır.
Ancak insanın ıstırap çekmeden gerçeği bulması, insanlara ayna olan sembolik istisna ve örnekler hariç ileri bir tekâmül safhasıdır. İnsan otomatlığın, güdülenmenin etki ve tesirleri ile yaşamın rüzgârında oradan oraya savrulurken hayatın bilgisinde, bilincinde ve farkındalığında olamayacağından yaşamında çile, ıstırap ve zorluklar kaçınılmazdır.
Istırap insana ilahi sistem tarafından murad edilmemiştir. İnsan kendi bizzat özgür iradesi ile ezelden beri tekâmül sürecinde yarattığı yaşam tarzı ile ıstıraba yol yapmış, hakikati olmuş, yöntemi olmuştur. İnsan bugün geldiği noktada bir bedende barındırdığı adeta bin kişiliğini terbiye etmesi, bilinçlendirmesi ve uyumlaştırmasını ıstırapsız, çilesiz ve mahrumiyetsiz bir şekilde yapması mümkün değildir. Sistemi, nizamı ve düzeni neredeyse somut değerler üzerinden hırs, kin, garez, kıskançlık ve düşmanlıkla şekillenmiş ve beslenmiş ego ve nefsin negatif enerjisi ile sarmalanmış vaziyette ilahi ve evrensel hakikatleri ıstırapsız anlamaz, anlayamaz.
Gerçek kapalı ve gizem değildir. Göreninde görmeyeninde önündedir. Ancak görebilenler kabuklarını çatlatanlar, kıranlar ve ondan kurtulanlar olarak bir sıralama arz ederler. Anlatmakta kolay olmasına rağmen, kabuğu çatlatmak dahi asırlara mal olmuş, kanıksanmış, kabullenilmiş ve alışkanlık haline gelmiş doğru sanılan her şeyde yanlışları fark etmektir.
Hâlihazır sistem, nizam ve düzenin bilgisi, bilinci ve farkındalığı içindeki ilahi ve evrensel hükümleri hissetmek, fark etmek ve görmek bakımından zamanımızın insanı çok şanslıdır. İlahi ve evrensel bilgi, hiçbir şey gözetmeden, bir sınır koymadan ve ayırım yapmadan kendini açmakta ve yağmur gibi yağmaktadır. Hak etme ve liyakatin aranmadığı meccanen rahmet elinin insana uzandığı bu zamanın ve ilahi bilginin şükründe olan, öğrenen ve bilincine varanlar gerçeği anlama durumunda olmadığı kadar şanslılar. Deneme ve yanılma sürecinde zaman kaybetmeden böylesine kutsal rehberler ile kendi yöntemi ve yolunu fark ederek kendinde yapabileceği devrimlerle gerçeğin kapısına çok daha hızlı yanaşma olanak ve olasılıklarına sahiptir. Bu şekilde ne kadar bilgilenirse, bilgilendiği nispette ıstırap çekmeyecek, çekmek zorunda kalmayacaktır.
Orhan Yarat – 3.7.2012 *ruhsalboyut.com*
Sözle ifade gerçek bilgilerinin anlaşılması için yeterli olmuyor. Bilgi eylemle kazanılıyor. Dünya realitesindeki başarılarımız da bilgilerimizin tatbikatı ile orantılıdır. Dünya bilgileri, dünya gerçekleri eğitimli insanların çoğu için somuttur. Eğitimli insanlar daha az hata, dolayısıyla daha az acı ile bunları öğrenirler. Çünkü eğitim bir anlamda, olayları dünya gerçekleri üzerinden değerlendirmeyi öğretir.
Dünya gerçekleri ile birlikte, madde ötesi üst realitenin gerçekleri de hiç şaşmaksızın madde dünyasında yürürlüktedir. Ruhsal gerçekler diyebileceğimiz bu gerçekleri anlamak, yaşadığımız olaylarla bağlantısını yapabilmek de bir eğitim işidir. Bu eğitim yüksek sevgi ahlakı eğitimidir. Yüksek sevgi ahlakının esasları ruhsal gerçeğin diğer yüzüdür.
Yüksek sevgi ahlakı eğitiminin esaslarını bilmeyen insan dünyada yoktur. İnsan bu esasları kimseden duymasa vicdanından duyar. Çünkü bu esaslar insanı insan yapan gönlün esaslarıdır.
Dünya insanları ya ruhsal gerçeklere kendini büyük ölçüde kapalı tutuyor ya da akıl yolu ile o gerçekleri keşfetmek istiyor ama herkes yüksek sevgi ahlakının kurallarına uygun olmayan bir yaşamın güya keyfini sürmek istiyor. Böyle bir hatalı anlayış, yasası gereği acı ve ıstırap dediğimiz öğrenme yolunu karşımız çıkaracaktır.
Yaşamda tamamen kişisel hiçbir şey yoktur. Bir anki umursamazlığın, bir görmezliğin yarattığı acı ve ıstıraplar da kişisel çerçevede kalmaz ve pek çok insan topluluğu bunları paylaşır. Bu nedenle kendimizi ruhsal gerçeklere kapatmak veya onları umursamamak gibi bir davranışın yalnız kendimizle ilgili sonuçlarının değil çevremize yayılan tesirlerin etkilediği insanlardaki zararlarının da acılarını çekeriz.
Önce şunu kabul etmek gerekir: gerçek her an yaşanmaktadır, öyleyse gerçeğe aykırı davranışlarda bulunmak daima ıstırap veren bir içsel durum veya üzücü bir olay biçiminde ortaya çıkacaktır. Bu durumu veya olayı ruhsal gerçekler üzerinden değerlendirebilmek bilinç işidir. Eğer bilinç seviyemiz olayla ruhsal gerçek arasındaki bağlantıyı görebilirse tekrar aynı hatayı yapmaz ve aynı acıyı yaşamayız. Bilincimiz bağlantıyı kuramıyorsa aynı hata ve aynı acı tekrarlanır durur ta ki biz öğreninceye kadar.
Düşüncelerini aktif tutabilen insanlar düşünceleriyle ulaştıkları gerçeklere uygun davranabilirlerse ıstırap veren olaylarla karşılaşmazlar ve ulaştıkları gerçeği tamamlayan yeni keşifler, yeni bilgilerle devamlı bir bilinç yükselişine kavuşurlar. Bu kendi ıstıraplarımızın azalması kadar bizimle bağlantılı kişilerin de ıstıraplarının azalmasıdır. Çünkü insanlar farkında olmasalar da bir birlik ve bütünlük gerçeği içindedirler. İnsanlar birbirinin günahını çeker. Veya insanlar yüz kişiden birinin yaptığı bir hayırla ayakta kalırlar.
O’ insanları üzmez, insanlar gerçeği göremedikleri için üzülür, olayların nedenlerini bulamadıkları için ıstırap çekerler. Bir ıstırap aktif düşünceye sahipsek bize sayısız bilgiyi açabilir. Bu demektir ki kimi gerçekleri ıstırapla öğrenirsek kimi gerçekleri de bir önceki ıstırabın bizde açtığı şuurla acı çekmeden öğreniriz. Bunun için bir musibet bin nasihatten evladır.
Güney Haştemoğlu – 5.7.2012 *ruhsalboyut.com*