Obsesyon’a Bakış
Parapsikolojide, karşı konulmaz bir zorlamaya bağlı yapılan düşüncesiz hareketler gibi obsesyon semptomlarına sık rastlanır. İlgili kişinin bulunduğu hâli ve zihnî gelişme derecesine göre bir çözüme varmaya çalışır. Ancak şimdiye kadar bu konulara tatminkâr bir açıklama getirilmemiştir. Bilinçaltı, şizofreni gibi olgular üzerinde durulmuştur, ama bunun bir kişilik bölünmesi olmaktan çok, bir tür ikileşme (duplication) olduğu hiç düşünülmemiştir. Bilgi azlığı yüzünden, bu konuyla yanlış yoldan meşgul olanlar gibi felâketlere uğrama korkusuyla böyle bir ruhçuluk sorununu çözümlemekten kaçınılmıştır. Bu tamamen yanlıştır. İnsan uzmanlaşmadıkça, en azından uygulamalı olarak bu işlere girişmemelidir. Ciddî bir eğitim şarttır ve öte âlemle rastgele irtibat kurmamak gerekir. Ancak bu şekilde pozitif anlamda bir girişim yapılabilir. İster ruhsal âlemle irtibat kurmak, ister insanlarla iletişim kurmak olsun hep aynı prensip geçerlidir. Bir insan başka bir insana sır vermeden, onu dost veya hayat arkadaşı seçmeden önce, bu dostluğun veya evliliğin bir amacı var mı, sırdaş olmakla doğru mu yapıyoruz, karşımdaki sevgiye lâyık mıdır diye düşünüp karar verir. Bir ruh varlığıyla irtibat kurulurken de aynı titizlik gösterilmelidir. Böyle bir konuda karara varmak, madde dünyasında olduğundan daha zordur. Onun için çok dikkatli davranmak gerekir. Eğer bir insan hayatında dosdoğru bir yol tutmuş, daima iyi niyetle hareket etmişse henüz gelişmemiş bir varlığı cezbetmeyecektir. Kendisinin ve insanlığın yararına olacak vazifeleri gerçekleştirmesine zemin hazırlayacak uygun bir varlıkla irtibat kurulacaktır.
Bilimin materyalist tutumu bu konuda gelişimi engellemektedir. İyi niyetle problemi ele alacak, sansasyon meraklısı olmayan bir bilim adamı veya doktor için kesinlikle bir tehlike mevcut değildir. Canın, ruhsal âlemin tesirlerine nasıl maruz kalabileceğini ve böyle negatif anlamda bir tesirin nasıl önleneceği bilinmektedir. Tesirler doğrudan doğruya ruh varlığından geliyorsa, bunların karşısında insan ve doktor aciz kalır. Aslında bunlar tesir değil, varlığın doğasından gelen iradî hareketlerdir. İlerlememiş bir tekâmül düzeyi gösteren insanlar, ilkel hayat tezahürleridir. Ama bu insanların da maksatlı ve sevgi dolu tıbbî tedavi ve ilgiye ihtiyaçları vardır.
Kötülük eğiliminden sadece söz edip geçemeyiz. Böyle bir kimsenin içinde, başka herkes gibi daha yüksek bir düzeye çıkma eğilimi de vardır ve doğru şekilde davranılması gerekir. Ona sevgi ile yol göstermek gerekir, cezalandırıp aşağılamak değil. Bunlar asla bir kimsede değişiklik yaratacak uygun davranışlar olamaz. Hele iyi bir değişiklik hiç beklenmesin. Eğer bir kimse ağır bir suçun bedelini hapis cezasıyla ödemek durumunda kalmışsa ve sadece cezadan korktuğundan dolayı aynı suçu bir daha işlemiyorsa, bu hiçbir şekilde iyi bir değişiklik olduğunu göstermez. Gelişme, ancak mental düzeyde gerçekleşir. Tedavi ile tekâmül eder. Doğal olarak psişik olaylar şeklinde kendisini hissettiren anormalliklere de bu gözle bakmak gerekir.
Akıl hastalıkları sıklıkla organların gelişmesi sırasında oluşan bir hatadan kaynaklanır. Şayet beyin uygun şekilde gelişmemişse, ruh varlıklarının en sağlıklısı bile iradesini uygulayamaz. Uyarılar yeterince kuvvetli olarak cana intikal ettirilemez ve can kusurlu bir beynin etkisi altında bulunan organları aktive edemez. Gerçekte hiçbir hasta ruh varlığı enkarne olmaz. Öte âlemde hastalık, anormallik diye bir hâl yoktur. Sadece az tekâmül etmiş ve çok tekâmül etmiş ruh varlıkları vardır. Demek ki akıl hastası diye bilinen bir kimsede tamamen sağlıklı bir ruhsal varlık bulunmaktadır. Bu temel varsayımdan yola çıkalım. Tıp, -özellikle psikiyatri üzerinde çalışanlar- beyin maddesinin bazı anormalliklerinden kaynaklanan akıl hastalıklarını kabul eder. Yine de sıklıkla görülmüştür ki akıl hastası olduğu düşünülen ve tıbben hastalığı doğrulanan bir kişinin tamamıyla normal şekilde gelişmiş bir beyni olabilir. Tabii, bu sadece ölümden sonra tespit edilebilir. Burada esrarlı bir olayla karşı karşıyayız, ama akıl hastalığı denen olgunun temelinde yabancı tesirlerin bulunabilmesi elbette mümkündür.
Pek sık rastlamadığımız bu insanları tamamen tedavi etmek mümkündür. Eğer karakter zayıflığından kaynaklanıyorsa, anormal hâlin tekrar tekrar ortaya çıkma olasılığı vardır. Fakat bu nispeten daha nadir bir durumdur. Nitekim bütün akıl hastalıklarının hiçbir şekilde tedavi edilemediğini görüyoruz. Hele yukarıda anlatılan şekilde hiç değil. Daha hafif anormalliklerde hastaya dostça davranış çoğu zaman yeterli olmaktadır. Bu tedavi böyle hasta veya geri bir insanın öz saygısını kuvvetlendirmekten ibarettir. Yani yolundaki engelleri kaldırıp onu topluma kazandırmalı, cesaret ve kuvvet vermeli ve dışarıdan gelen geri tesirlere karşı koyacak iç gücü ile kontrolünü ele almalıdır.
‘Ruhsal Arşiv’
10.02.2009 *ruhsalboyut.com*