TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 29 Nisan 2024 Pazartesi

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon


HAFTANIN SORUSU
OKUYUCU YAZILARI

 

 

"Gönlünüz Özün Sizde Yer Bulan Işığıdır" İfadesini Nasıl Açabiliriz?





         Bizler üçüncü boyutun simgeler dünyasında edinmiş olduğumuz somut kalıplarımızla kendimizi ve etrafımızdakileri bir kişilik ve şahsiyet olarak algılamak istek ve eğilimi içindeyizdir. Nitekim büyük bir çoğunluğumuz yaşam kültürü olarak, idrak ve anlayışımızla her ne kadar Ruhun ve öz benliğin bilgi ve fikrine sahip olsak ta idrak, bilinç ve anlayışında değilizdir. Kalıplarımıza o kadar bağımlı ve tutkuluyuz ki, asıl varlığımız olan öz benliğimiz ve öz benlik olan varlıklarla gerektiği gibi, olması gereken iletişim halinde olamıyoruz. Onun için bize göre ölüm, yokluk ve hicran gibi sanal durumlardan sarsılmaktayız…

        Aslında bütün somut eylem ve hareketlerimizin arkasında gerçek olarak düşüncelerimiz, yani iç dünyamız, gönlümüz, özümüz vardır. Onun için meydana getirdiğimiz toplumsal düzenlerimizden tutun, beşeri münasebetlerimize kadar her şey ortak toplumsal düşünce, sevgi ve aşk ile veyahut nefretle ürettiklerimizin yansımasıdır. Yani gördüğümüz bütün oluşumlar ve ortaya koyduğumuz, davranış ve eylemlerimizin kaynağı ve temeli, iç dünyalarımızın dışa yansımasıdır.

          Şayet hali hazır dış dünyalarımızı düzeltmek, güzelleştirmek ve mutlu yaşamlar yaratarak bizler de mutlu olmak istiyorsak, iç dünyalarımızı yeniden düzenleyecek yeni bilgilerle yanlışlarımızı telafi etmemiz gerekmektedir. Nitekim elimizdeki mevcut evrensel ve toplumsal bilgilere rağmen dış dünyamızda bir keşmekeş yaşıyorsak, mevcut bilgiler en derin ve en mütekâmil bilgiler olarak sunulsa da, muhakkak eksiklikleri, noksanlıkları ve sapmaları vardır. Çünkü her şeyin bir bütün halindeki yansıması toplumun hal ve görüntüsüdür.

Orhan Yarat - 5.10.2009 *ruhsalboyut.com*

 

 

Gönül genelde kalple birleştirilir. Sevinç ve üzüntülerimizin fizyolojik etkilerini çoğunlukla göğüs boşluğumuzda hissettiğimiz için gönül de sanki oradadır. Madde dünyasında yaşıyor olmamız nedenile enerji bazında düşünmekte zorlanıyoruz. Gerçekte maddi bedeni ayakta tutan, onaran, şifa veren ya da hasta eden bizim enerji bedenlerimiz ve öz dediğimiz o cevherdir. Enerji bedenlerimizden ve özden gelen enerji, diğer bir ifadeyle ışık bedenimizin her hangi bir noktasına yönelmez, o ışık her hücremize, hücrelerimizdeki DNA’ mıza, hücreler içideki yaşamsal faaliyetlere yansır. Özden gelen ışık öncelikle enerji bedenlerimizden geçmekte ve mental bedenden veya mental alanımızdan bedenimize inmektedir. Bu nedenle mental alanımızın temizliği, arınmışlığı çok önemlidir. Mental alanımızda biriken, korkular, sevgisizlikler, ön yargılar da her hücremizi, DNA’mızı, hücre içindeki yaşamsal faaliyetleri etkilemekte, özün ışığının bizdeki yerini ve etkisini daraltmakta, böylece çeşitli hastalıklara neden olmaktadır. Özden bize yansıyan ışık kesintisiz ve tam olduğunda ise olağanüstü biyolojik ve zihinsel özellikler yaratır.

Öz, insanlar ve tüm varlıklar için ortak, bölünmez bir cevherdir. Gönül kırmak bu özden insana gelen ışığın kesilmesine neden olmaktır ki, düşünülecek olursa gönül kırmak en büyük fenalıktır ve sonucu hem kırılanı hem kıranı etkiler. Kendi gönlümüzü de kırılmaya karşı korumak en önemli görevimizdir. Ruhsal eğitimin amacı bir yönüyle de kimseyi kırmamayı ve kendi gönlümüzü korumayı öğrenmemizdir. Kaldı ki hepimiz dünya ve dünya üzerindeki herşeyle bir bütünsellik içinde olduğumuzdan kalpler kırlınca dünyamıza özden gelen ışığı da bir ölçüde engellemiş oluruz.

Özden gelen ışık gerçek sevgiyi, yaratılışın bilgisini, açılan üst boyutların gücünü her zerremize yansıttığında yani tam olarak bizde yer bulduğunda işte o zaman gönül erleri oluruz. Ve biz de tüm çevremize o ışığı yansıtır, varoluş nedenimizi gerçekleştiririz.

Güney Haştemoğlu – 5.10.2009 *ruhsalboyut.com*

 

 

Gönlümüz O'nun evidir. Her insan bu nedenle güzeldir, kıymetlidir, önemlidir, hem de her an O'nun gözetimi ve koruması altındadır ve bu beraberlik sonsuza kadar sürecek olandır. İşte bu nedenle her ne yapıyorsak O'nun da beğeneceği gibi yapmalıyız. Böyle olduğunda ışığımız parlar. Sorumluluğumuz, seçimimiz buradadır. Beğenilmeyen her davranışımız bizim ışığımızı kararttığı gibi muhatabımızın da kalp kapısını kapatır, yani Yüce ile bağlantılar kaybolur. Bugün insanların büyük bölümünün asıl acısı budur.

 

Nasıl bir ortam yaratmalıyız ki beğenilmeyen işimiz, davranışımız olmasın. Yaşamak sanatı denen şey işte budur ve mistikleri sessiz, karanlık ortamlarda gerçek sevginin, üst benliğin, özün ışığını aramaya iter. Musa, rabbinin sesini tüm hücrelerinde duyduğunu söylüyordu. Hissedişimizi geliştirdiğimizde, o bir sezginin frekansı tüm hücrelerimizi titreştirip ışıklar saçar hale getirir. Hissediş, doğru yaşam dediğimiz erdemli, egodan uzak, ince nazik dikkatli, gönülleri incitmeden, sevgi dolu beraberlikleri yasayarak gelişir.

 

Günal Gölhan - 10.10.2009 *ruhsalboyut.com*

 

 

Gönül, özümüzle birleşme halidir. Sadece O’nda oluşumuz gönülden hissedişimizi sağlar.

         Bizler, sürekli gönlü hoş tutmaktan bahseder dururuz. Tabi hoş  tuttuğumuz yer genelde egomuz olur. Aman karşımızdakinin suyuna gidelim, kırılmasın, üzülmesin gönlünü hoş tutalım deriz, deriz de bunları söylerken gönlün gerçekte ne olduğunu düşünmeyiz. İşte bu yüzden de karşımızdaki insanın ya da kendimizin egosuna yenik düşeriz. Gönlümüz, özün bizde yer bulan ışığı  ise, bizim O’na ne kadar yer ayırdığımız büyük önem taşır. Gönülden, gerçek hissedişe geçmek, özümüzün bize ulaşmasına engel olan durumları ortadan kaldırmakla mümkün olacaktır. Bu da düşüncelerimizi kontrol altına almaktan geçer. Nerede olduğumuz ve ne düşündüğümüz çok önemli bir durumdur. İçimizde bizi biz yapmaktan uzak tutan, doğuştan, bekli de karmik yapıdan kaynaklanan, egomuzu oluşturup, oradan beslenen dünyasal alışkanlıklarımızın cezbedici taraflarına kapılıp kalmamız, bizi gerçeğin yapılandırmasından uzak tutar ve dünyasal olan, tamamen yanlış bir bakış açısına doğru götürür. Sonunda da ben neredeyim, neyim oluruz. Hissedişlerimizin, alışlarımızın, yapılan yardımların O’ndan geldiğini bilmek, işimizi kolaylaştıracak ve gerçek gönlün yapılanmasını sağlayacaktır.

         Gönül, O’ndan gelenle aydınlanma, O’nun la bir olma halidir. Kendimizi ve hayatı yapılandırabilmemiz sadece O’nun içimize girmesine izin verdiğimiz ışığı, ruhsal alışımıza verdiğimiz yer kadar olacaktır.                 

Tarık Öztürk – 11.10.2009 *ruhsalboyut.com*


 

 

         Gönül özün ve sevginin yeridir. Sevgi özün rengidir, öz sevgi ile titreşir. İnsanin sahip olduğu tüm değerlerin ve güçlerin merkezi gönüldür. Öz sadece kalpten değil, bedenin tüm hücrelerinden, yüzümüzden ve gözlerimizden ışık olarak yansır. Gönlümüz kırıldığında onu kalbimizde acı olarak duyarız ve tüm bedenimiz, her bir hücremiz rahatsızlanır. Kırgınlık özün ışığını gölgeler. Kırılmak özden uzaklaşmak ve sanki kendine kırılmak haline gelir. Yüze gölge düşer, canlılık azalır. Gelişimi durur. İnsanin kendine yapacağı en büyük kötülük kırgın kalmaktır. Başkasına yapacağımız en büyük kötülük de onu böyle bir duruma düşürmektir. Ne var ki bunu birbirimize bilmeden sıklıkla yapabilmekteyiz. Empati duygusu ile gönülce davranış birbirine bağlıdır. Pek çok insan küçük yaşlardan itibaren kendini koruma amacıyla kalbini kapatır. Bu onu karşısındakinin duygularını anlamaktan yoksun, acımasız, sert ve kırıcı yapar. Böyle bir ortamda biz herkesten uzaklaşmak yerine, kolay kırılmamayı ve affedici olmayı başarmak zorundayız. Gönlümüz daha esnek ve yumuşak hale geldikçe, söylenmesi gerekeni kırıcı olmadan ifade etme yetisi kazanırız. Özümüzü dinleyerek konuşursak sözlerimizden yayılan sevgi titreşimi karşımızdakinin kırılmadan bizi dinlemesini ve değerlendirmesini sağlar.

         Öz her insanda mevcuttur ve isteyen her insan onu kolayca duyabilir. Son bilgilerimize göre, özün O’nun her birimizde mevcut olan bir parçası olduğunu düşünmenin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Özü kişiselleştirip her insanda ayrı olduğu gibi egosallığa dönüşebilecek bir yanılgıya düşmemek gereği vardır. Öz, bölünmeyen bir bütündür. Her varlıkta farklı birleşimlerle tezahür etse de esasta aynıdır.   

Altan Gürol - 12.10.2009 *ruhsalboyut.com*

 

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.