Umut bizi yaşama bağlayan güçtür. Umut yaşama ve yaşamı dolduran her şeye karşı sevgidir. Umut güne sevgi ile başlamak, gün boyu çalışmak, her işe neşeyi, sevgiyi ve yaratıcılığı katmaktır.
Genel bir umutsuzluk hali kişiyi depresyona ve intihara kadar götürür. Umut yoksa neşe de yoktur. Umut yoksa O’ndan umut kesilmiş demektir ki bu, varlığın yapabileceği en büyük yanlışlardan biridir. Böyle bir umutsuzluk insanı yok oluşa götürür.
Umut iki yönlü bir inançtır; hem kendimize hem O’na birlikte inanmaktır. Düşünülecek olursa kendimize inancımızın kaynağı O’na olan inancımızdır. O’na olan inancımızın kaynağı da kendimize olan inancımızdır.
Sadece kendine inanmak ve kendinden umut etmek egodur, şirktir. Sadece O’na inanmak, O’ndan umut ederek öylece oturup beklemek, inanmak bile değildir. Kuşkusuz her iki inancın ve doğurduğu umutların niteliği farklıdır. Ama birbirini tamamlar.
Hepimiz deneyimlemişizdir, en keyifsiz günümüzde kalkıp yapılması gereken bir işi yapmaya başladığımızda yavaş yavaş canlanır, adeta bir şifa enerjisi ile dolarız, ferahlarız. Bu ferahlık sayesinde bizi sıkan konuya çözümler bulmaya başlarız. İş yapma, çalışma, işe yarama, fonksiyon görme, hizmet diye çeşitli adlar verdiğimiz bu eylemsel durum var olmanın, canlı olmanın şartı ve delilidir. İnsan çalışarak bilgiye ulaşır. Bilgi eylem sonucu ortaya çıkar. Gerçeğin bilgisi, iyinin, doğrunun, mükemmelliğin bilgisi ve sevginin bilgisi, ki bunların hepsi şuurdur, çalışma sonucu ortaya çıkar. Yanlışlar, hatalar, haksızlıklar eylemden sonra anlaşılır. Çalışmanın, eylemin ortaya çıkardığı bilginin yanında ayrıca bir güç vardır. Bu güç neşe, güven ve umut yaratır. Bunların hepsi sevgidir. Sevgi kendimize ve O’na olan inancımızın ufkunu genişletir. Bu, gerçeğin yaşanması ve şuurca yükseliştir. O’nun sevgisini hissetmemizi ve çevremize yansıtmamızı sağlar.
Kısaca söylemek gerekirse, umutsuz, keyifsiz, güçsüz müyüm, kalkıp iyi bir işe koyulmalıyım, ne iş olduğu ne karşılığı bulunduğu önemli değil, işe yarar güzel bir iş yapmalıyım. Her şey değişir. Umutla ve güçle dolarız. Çünkü O’ bizi güzel işimizle seviyor. Güzel iş nedir? Güzel iş karşılıksız yapılan, O’nun Rızasına uygun iştir. Güzel iş karşılıksız, doğru ve iyi, bilgili bir iştir. Güzel iş zihni temiz ve yüksek tutan iştir. Güzel iş temiz ve yüksek zihnin işidir. Bu ikisi birbirini, aslında bizi, devamlı gücün kaynağına yükseltir. O’ bizi güzel işimizle sever, bilgiyi güzel işimizin karşılığı olarak verir ve güzel işlerin görünen ve görünmeyen sayısız güçlü yardımcısı vardır. Kişi o durumdaysa umutsuzluğun ne olduğunu bile bilmez. Çünkü O’, kişiye kendi gücünden vermiştir.
Güney Haştemoğlu – 21.2.2012 *ruhsalboyut.com*
Her şey O’nun tarafından, yoktan var edilmiş. Umudumuz, var edilmişliğimizin sonsuz kombinasyonu kadar, kavradığımız yerden ulaşmamız gereken bir durumdur.
Umut, bizlerin her konu ile alakalı olarak oldurtma gücümüzü sağlatandır. O güç bizlerin düşündüğüne, bilgisine, bilincine, hissettiğine, yaptığına ve en önemlisi O’na duyduğu inancı üzerinden oluşur. Umutsuz olmak, O’nun bizlere vermiş olduğu canı, varolmuşluğumuzu da inkâr etmek oluyor. Her birimiz, her bir an’ı bir sonraki an’ı umarak geçirmede ve kalbimiz de bir sonraki an’ın umudu ile atmada. Sonuçta bakacak olursak, umutsuz bir yaşam da olmaz gibi, eğer varsa, onun adı da yaşam olmaz herhalde. Düzenimiz bizlere, her zaman için, değişimin öneminden ve değişmemizin gereğinden bahseder. Umutsuzluk bir hastalıksa, ilacı da değişimin gereğine inanmak olacaktır. Çünkü değişmeyen, yenilenmeyen insan, kavrayamayacağı yeniliklerin inançsızlığı üzerinden umutsuzluğa kapılır.
Umutsuzluk, her türlü olumsuzluğun hüküm sürdüğü durumların bileşkesi olarak, inançsızlığın ifadesidir. Ancak inancı olan insan umut eder ve değişmesi gerektiğini bilir. Bir kalp inanmadığı, çalıştıramayacağını bildiği bir sistem için atmaz. Bildiği diyorum, çünkü kalbe, nasıl bir sistemi çalıştıracağının bilgisi, bütünlüğü üzerinden verilmiştir ve o da o doğruda atmadadır. Bizler de neye, nasıl inanmamız gerektiğini öz üzerinden bilenleriz. Ve bu bizlere gönül üzerinden akandır. Gönlü açık olanlar, öz ile bağını her zaman için kuranlardır ve hizmetteki yerini bir üste çıkarma ümidi ile çalışır ve yaşarlar. Umutsuzluğun ilacı, O’nun birliğine, bütünlüğüne ve her şeyin O’ndan olduğuna duyduğu inancı kadar ilaçtır.
Tarık Öztürk – 21.2.2012 *ruhsalboyut.com*
Varoluşun ve yaradılışın asıl gaye ve amacı evrimdir. İlahi ve evrensel sistemin varoluşla birlikte başlattığı ve gittikçe hızlanarak geleceğe doğru devam edecek olan evrim ile varlık âlemi mahşeri kaderini yaşamaktadır.
Hızlı evrim programlarının baskı, zorlama ve teşviki ile olması gerekenin üzerinde yüklenmiş olarak yolunda yürümekte olan insan, zaman zaman sürçmekte, atalete düşmekte ve umutsuzluğa kapılmaktadır.
Evrim programları gereği kaygı ve endişenin, değişim, gelişim ve aydınlanmada insan üzerinde etkisi vardır. Ancak insanın ileri doğru sürekli bir gelişim istek ve iştiyakı olsa da, bu gelişimin kapasite, takat ve liyakat olarak sürekliliği mümkün değildir. Onun için yaşam sürecinde sürçmeler, duraksamalar ve yılgınlıklar neticesi zaman zaman umutsuzluğa kapılma olasılığı her zaman olmuş ve olacaktır. Bütün olumsuzluklar, umutsuzluğu hazırlayan sebeplerdir. Her umutsuzluk yeni bir başlangıcın habercisidir. Onun için insanın gerçek mutluluğu acı, ızdırap ve umutsuzluklarının küllerinde filiz bulmuştur.
Umutsuzluk yaşamın, dolaysıyla evrim süreçlerinin enstrümanlarından biridir. Değişimi ve gelişimi kolay olmayan insanın yaşaması gereken süreçlerden biridir. Umutsuzluk ateşin yaktığı noktadır. Umutsuzluk yeniden yaşamı programlamanın başladığı zamandır. Umutsuzluk yanlışların, yanlış olanların ve yanlış bilinenlerin anlaşıldığı, fark edildiği, farkında olunduğu andır.
Nitekim değişim ve gelişim bazen hayatlar boyu yıkımlar, yılgınlıklar ve umutsuzluklar içinde dahi devam edebilir. Ancak insanın her şeye rağmen kendini ve yolunu bulana kadar kutsal kitaplar, tebliğ ve öneriler ışığında bilgilenmesi, bilinçlenmesi ve farkındalığı elde etmesi çok büyük bir fırsattır. İlahi ve evrensel sistem onun için peygamberleri ile kutsal kitapları göndermiş, bunca tebliğ ve öneriler bunun için insana ulaştırılmıştır.
Orhan Yarat – 21.2.2012 *ruhsalboyut.com*
İnanç güven ve umut doğru yaşamanın temelidir. Düşünce ve gönül gözünü kullanmak inanmaktır. Umut etmek bir var olma sevincidir. Ve umut, inanca eşlik eden bir ruh halidir. Umut etmek bir etkinliğe hazır olma durumudur. Ve de umut, olasılıkları ve olanakları görebilme halidir. “Çalışmalarınızda plan ve program yapınız ve neticeden şüphe etmeyiniz” der büyüklerimiz. Çünkü şüphe inancı yok eder; ayrıca şüphe güvensizliği doğurur. Güven olmadığı yerde, hayır da olmaz dostluk da. Olmazları olur yapmak için inanç ve umut olması şarttır. İnanç sağlam, umut tükenmeyen SEVGİ olmalıdır.
Sevgi iyi ahlak ve sevecendir. Sevgi kıskanç, kibirli ya da gururlu değildir.
Sevgi hasta yapılı, egoist, rahatsız edici değildir
Sevgi umudun, inancın, güvenin kaynağıdır.
Sevgi yanlışları doğru yapmanın ilacıdır.
Sevgi umutsuzluğun, çaresizliğin en büyük, en müessir ilacıdır.
Nevin İnam – 21.2.2012 *ruhsalboyut.com*
Umut insanların yaşama, kendilerine, ya da yaşamlarında değerli olarak tanımladıkları şeylere olan inançlarıdır. Bir şeylere inanmamak umutsuzluğu getirir. Umutsuzluk da çaresizlik, mutsuzluk gibi duyguları doğurur. Umut, bilgisinde olunan gerçeği yaşayarak, bu şekilde inanç sahibi olunarak hayata geçirilir. Yani;
Bilgi+Eylem= İnanç
İnanç=Umut
Umudunu kaybetmiş bir kişinin bu durumdan kurtulması için yapacağı tek şey bunu istemektir. Zaten her insana yüce yaratandan sürekli gelen bir akış vardır. Tüm iyilikleri içeren bu akışa kulak vermek, insanda bu iyi duyguların hasıl olması için tek yoldur. Yüceliğe kendimizi kapatmamak, sürekli sezgilerimize kulak vermek içimizde ve dışımızda akan ilahi enerjiyi görmemizi, mucizeye tanık olmamızı ve yüreklerimizde umudu yeşertmemizi sağlar.
"Şunu biliniz ki enerjiniz O'ndandır. Hiç bir zaman hiç bir şekilde tükenmez. Kendinizi güçsüz hissettiğiniz an, O'ndan enerji alma hissi içinde bulununuz ve tekrar vermeye çalışınız."(Öğretilerden 2)
Hayatlarımızda varmak istediğimiz bir hedefin-hedeflerin olmaması da bizleri umutsuzluğa sürükler. Hedef yoksa yaşam bir süre sonra tekrar tek düze bir hale dönüşür. Bir hedefe sahip olmak demek, tüm konsantrasyonunu ona yönelterek çalışmak, o hedefin gerçekleşeceği günü özlemle beklemek demektir.Bu yoğun duyguların arasında umutsuzluğun olması zaten mümkün değildir.
İnsan yüce işleyiş karşısında biçare, güçsüz bir canlıdır. Zaman zaman bu güçsüzlüğünü farketmek onda umutsuzluk yaratır. Hayatındaki hiç bir şeyi hiç bir şekilde değiştiremeyecek olduğunu düşünür. Çaresizliği karşısında egosu incinir ve umutsuzluğa düşer. Ancak yüceliği gerçek anlamda idrak etmiş ve O'na güvenen bir insan bu umutsuzluğa kendini kaptırmaz. Yani yine inancın kuvvetli olması ve yüce sistemin desteğinin her zaman bizlerle birlikte olduğunu unutmamak, bu biliş ve inançtan doğan güç, umutsuzluğun en kuvvetli ilacıdır.
Şehnaz Çalışkan Demir - – 21.2.2012 *ruhsalboyut.com*