Zaman Kaleidoskopu

         Yeryüzünde bizim de bir halkasını teşkil ettiğimiz yaşamın farkedebildiğimiz ihtişamına sonsuz hayranlık ve saygı duymalıyız. Varoluş mutluluk, sevinç, sevgi üzerine inşa edilmiş olmasına rağmen insanın yine de bu düzeni bozabileceği öngörüldüğü için sistem içindeki birimler aynı zamanda birbirinin gücü ve şifası olacak biçimde oluşturulmuştur. İnsan sesinin, sevgi gücü, iyileştirici gücü yanında, kuşların, akan suların, rüzgârın, dalgaların, yağmurun sesi ve daha nice doğal sesler gerçek bir şifa ve güçtür. Beş duyumuzla aldığımız tüm titreşimler için de bunlar geçerli; sözcüklerle, müzikle, renklerle, kokularla, tatlarla, soğuk ve sıcakla, sevdiklerimize dokunarak, mevsimlerle kazandığımız gücü ve şifayı anlamamak mümkün mü?

 

         "Üzerine bastığınız otlar size gülüyor" ifadesindeki anlamı çok geniş düşünmeliyiz. Belki bütün evren bize bıyık altından gülüyor; her şey gözümüzün önünde iken bir şeyleri keşfetmeye çalıştığımız, sonra bulduk diye sevindiğimiz için. Kuşların yumurtaları binlerce yıldır elimizde iken hücrenin yapısını, döllenmenin mekaniğini ve yeni bir yaşamın ilk evrelerini daha yeni keşfettik. Daha pek çok buluşun, yaşamdaki modelleri yeni yeni farkediliyor.

 

         Atomun yapısının ilk algılanışındaki model güneş ve etrafında dönen gezegenlerdi. Bugün bilim, atomda çekirdek ve elektronların hareketini daha farklı açıklıyor ama bu fark mikro evrendeki zaman ile bizim orta evrendeki zamanımızın farklı oluşundan ileri gelmiş olabilir mi? Güneş sistemi, galaksiler kısaca makro evren belki de mikro evrenle aynı zamana tabi olduğu halde biz başka bir zaman algısı içinde olduğumuz için gözümüzün önündeki olayı kavrayamadığımız da düşünülebilir. Daha ileri giderek zamanın biz de dahil tüm varlıklar için tek olduğu ya da hiç olmadığı noktasından bakarsak sanki insan için yedi bilincin karşılığında yedi zaman algısı kurulmuş, biz bu zaman kaleidoskopundan, evreni temaşa ediyoruz ve sonsuz TEK'in aynalardaki yansımalarına bakarak bize sonsuz çeşitlilikteymiş gibi görünen bilmeceyi çözmeye çalışıyoruz. Yansımalara değil, tam ortadaki şeye odaklanabilsek sırrı çözmeye daha yakın olacağız. 

 

Güney Haştemoğlu

 

(Güncelleme: 13/04/2007)