TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 29 Mart 2024 Cuma

  ZAMAN SONRASINA ...
  SAHİP OLMA DUYGUMUZ
  İRADE NİYETLE GÜÇLENİR
  YEDİ SES, YEDİ RENK...
  GÖNÜL DEĞERLERİMİZ -1
  KAZANÇ EMEK KARŞILIĞIDIR
  UYANIŞ İÇİN BAŞLANGIÇ
  UYANIŞ İÇİN AKTİFLEŞME
  DİLEKLER GERÇEĞE AİT...
  BİLGİ, HİZMET VE GÜÇ
  KOŞULSUZ SEVGİ NEDİR?
  ZAMAN IŞIK ANAHTARDIR
  VİCDANDA YASA, GÖNÜLDE O'
  ANLAMAK AHENK SAĞLAR
  İKİNCİ ZAMAN
  ZAMANI YAŞIYOR OLMAK
  İYİ VE DOĞRU
  DİKKAT ÜST BİLİNCİMİZİN...
  SEVGİ VE YAŞAM
  ZİHİN VE SEVGİ
  İYİLİK BÖYLE BİR ŞEYDİR
  UMUDU DAHA GENİŞ DÜŞÜNMEK
  HAYRI BİLMEK O'NA ERMEKTİR
  EYLEM YOKSA BİLGİ...
  IŞIK OLMAK
  KORKU VE ENDİŞE
  BİRLEŞTİRİLEN DEĞERLER
  BAŞEDEMEDİĞİMİZ SINAVLAR
  DÜNYA OYUNU...
  SEVGİ ÜZERİNE...
  RUHSAL İNCELİK
  ŞUUR VE BOYUT ANLAMLARI
  GÜCÜN KAYNAĞI AŞK...
  GERÇEĞİN GÜCÜNÜ GİYİNMEK
  TV'DE NELER VAR?
  ÖZGÜR MÜYÜZ?
  KURTULUŞ KENDİNİ BİLMEKTİR
  BİLGİ, SEVGİ VE HAYIR
  RUHSAL DENGE VE DÜZEN
  RUHSAL GERÇEK
  GERÇEK BİZ KİMİZ?
  RUHSAL YOLUN ÖNCELİKLERİ
  BİRLİK VE HAYIR İLİŞKİSİ
  BÜTÜNLENMEK
  ALLAH İNANCI
  TV'DE NELER VAR?
  RUHSAL ÖZGÜRLÜK
  ÖZGÜR OLMAK
  DİLEKLERİMİZ
  ÖZ BİLGİ
  HİZMET YARATMAK
  O'NUN ADALETİNİ ANLAMAK
  İLAHİ ADALETİN TECELLİSİ
  KADERİMİZİ BİZ Mİ YARATIYORUZ?
  SEVGİ VE AYDINLANMA
  TV'DE NELER VAR?
  YÜKSEK HİSSEDİŞ
  HAYRI BİLMEK
  SEVGİ VE KENDİNİ BİLME
  SEVGİ VE İNSANÎ DEĞERLER
  YENİ BOYUTA HAZIR MIYIZ?
  TV'DE NELER VAR?
  KARDEŞLİK ANLAMI
  YALAN SÖYLEMEK
  O'NUN SELAMI
  ATEŞ VE YANMAK
  DÜŞÜNCE SEVGİ VE İYİ OLMAK
  ANLAMAK DÜŞÜNMEK ARAMAK
  SEVGİ, İNANÇ, BİLGİ, VE NEŞE
  TV'DE NELER VAR?
  VAROLUŞ SORUMLULUĞU
  İNSANIN ÖZ DÜZENİ
  RUHSAL BİLGİYE UYMAK
  ŞUURLANMA
  KENDİMİZİN SORUMLULUĞU
  YALNIZ İYİLİK
  BERABERLİKTEN BİRLİĞE
  BİLGİNİN HAKEDİLİŞİ
  İNANMAK İLE YAPMAK
  İNANÇ VE SABIR
Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon

HAFTANIN SORUSU OKUYUCU YAZILARI

 

Çaresizliği Doğuran Şartlar Nasıl Gelişir?

 

Akıl, Mantık, Şuur ve ne yapma bilincinin olmadığı, yaratılan nedenlerin nedenlerinin karmaşası ve bilinçsizliğini doğru olarak kabullenme, makul bulma gibi, temelde kaderci ve teslimiyetçi zihniyetler ile şartlar bir sefer oluşturulduktan sonra o toplumda çaresizliği doğuracak ortamların gelişmesini önlemek zor olacaktır.

 

Hala insan akıl ve mantığının önünde, abartılı duyguların, doğmatik düşüncelerin ve töre gibi kısıtlayıcı düzenlerin bulunması, makro düzeyde çaresizliği yaratan şartların başlıca nedenleridir. 

 

Çaresizliği doğuran şartlar; tekâmülü engelleyici, durdurucu ve saptırıcı, insanlığın felaketini oluşturan unsurlar olarak gelişir. Oluşumunda ilk nedenlerin kaybolduğu, adeta buz dağının su üstündeki kısmı ile ilgi düşüncelerin dar çerçevede kalarak aklın üretememesi çaresizliği oluşturan şartların temelini oluşturmaktadır. Doğrularımızı kirleten, adeta araya joker gibi girmiş negatif unsurların genel anlayış ve bilinçlerimizde yaptığı tahribat ve sapmaları görmemiz gerekmektedir. Bunun için yeniden 2x2=4 olduğunu dahi sorgulayarak mevcut bütün anlayışlarımızı, kavramlarımızı ve düzenlerimizi, evrensel anlayış düzeyinde yeniden elden geçirmemiz ve negatif unsurlardan temizlememiz ile çaresizlikleri oluşturacak oluşumların önüne geçmiş oluruz.


Orhan Yarat

 

(Güncelleme: 08/01/2007)

 


 

 

Çaresizliği doğuran şartlar, başta inançsızlık, bilinçsizlik ve ümitsizlik durumlarından birinin veya birkaçının öne çıkması sonucu gelişir. Çaresizlik, bir olgu karşısında istenilen bir şeyin yapılamaması, elden bir şey gelmemesidir. Bu olgunun illa kötü bir şey olması gerekmez. Önemli olan insanın eli kolunun bağlı olmasıdır. Karşılaşılan şeyi değiştirme konusunda ilgilinin en küçük bir inisiyatif kullanamamasıdır.
 

İnançsızlık, bilinçsizlik ve ümitsizlik birbirlerini etkileyen konumlardır. İnançta metafizik konuların derinliğine inildikçe akıl yetersizleşir. Bilinçte ise aklın kullanımı daha önemlidir. Bu ikisinin yokluğu ya da azlığı ve bir de maddi fakirlik ümitsizliği doğurur ve geliştirir. Görülüyor ki. Ruhsalboyut sitesinde sorulan her soru gibi bu soru da varlığın önemli sorunlarına değiniyor. İnanç konusunda aklın yetersiz kalabileceği söylendi. Bu doğrudur. Ancak o noktada aklı da içine alan bütünsellik devreye girerse, inanç salim-inanç olarak devam eder, büyür. Bütünselliğin algılanmasında aklın kullanılması, yani bilgi ve bilinç kadar duygular, hisler ve sezgi de yer alır. İş ki her şart altında, özellikle zor konumlarda sükûneti korumak kabil olabilsin. Yaşamın güçlükleri karşısında insanların kendilerini olmaları gereken durumda tutabilmeleri her zaman kolay olamamaktadır. O zaman sükûnet ve netlik kaybolmakta, çaresizlik insanı kavramaktadır.

Yukarda değinildiği gibi işin bir de somut yanı vardır. Dünyanın içinde bulunduğu azgın materyalist ortamda, en zaruri maddi gereksinimlerini karşılayamayan büyük çoğunluğun maddi çaresizliği Dünya için en önde gelen sorundur. Karnı doymayan, örtünemeyen ve bir çatı altından yoksun insanlara inançtan ve bilinçten bahsedemezsiniz. Onların önce doymaları, giyinmeleri ve barınmaları gerekir. Bugün insanlığın çözmesi gereken en acil konu budur: Dünya ölçeğinde gelir dağılımının adilleştirilmesi. Küçük azınlığın hesapsız servet sahibi olması ve bundan aç olan büyük çoğunluğa pay ayırma eğiliminde olmayışı bugünün gerçeğidir. Çeşitli örgütler tarafından yapılan yardım çalışmaları sorunu çözmekten çok uzaktır. Çözüm, zenginlerin fikir değiştirmelerinde yatıyor, ama ne yazık ki bu zor görünüyor. İki bin yıl önce söylenen bir söz bu zorluğu şu şekilde ifade ediyor: “Zenginin göklerin melekûtuna girmesi, devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zordur.” Yani en azından kısa dönemde zor kullanımının süreceği, maddi çaresizlikte çözümlenme umudunun olmayacağı, aksine şartların daha da ağırlaşacağı görünüyor.

Osman Türkmenler

 

(Güncelleme: 10/01/2007)

 



 

           Çaresizlik gerçekte yoktur. İnsanın bir koşullanmasıdır. En zor şartlarda bile en az bir çıkış yolu ve yardım bulunur. İnsan çözüm denemelerini yanlış yollarda yaparak tükenir ve hüküm verir. “Bu iş olmayacak”, “Bu benim kaderim” şeklinde bir şartlanma içine girer. İşin derininde yatan ise kişinin aslında o konuyu çözmek için isteğinin yeterli olmaması ya da şartlı olmasıdır. “Şu şartlarda veya şekillerde çözülmeli” gibi sınırlamalar vardır. Her şekle razı olmak ise hakikaten istemektir. O zaman olur.

 

           Başımıza gelen her şey isteklerimizin bir neticesi olduğuna göre çaresiz olmayı da istemiş olmalıyız. En azından davet etmişiz. Çoğu zaman elde sıkı sıkı tutulmuş bazı alışkanlıklar neden olabilir bu çaresizliğe. Onları bırakmakla istenene kavuşma mümkün olabilecektir. İradeyi kullanamamak da çaresizlik olarak görünebilir. Kalkıp yapılması gerekenleri yapmak yerine kendiliğinden ya da gizemli bir şekilde meydana gelmeleri beklenir.

 

           Çaresizlik hayatın geneline yansıtıldığı zaman kişide hapsolmuşluk duygusu ve karamsarlık yaratır. Hayata bağlılık azalır. O yüzden insanın nefes alacağı çeşitli zeminler olabilmelidir.

 

           Toplum yaşamının getirdiği roller gereği, etrafımızdaki kişilerin üzerine düşenleri doğru bir biçimde yapmamaları bizim de elimizi kolumuzu bağlayabilir. Bu dolaylı durumlarda biz konumumuzu özgürce yeniden belirleyebilmeliyiz. Asıl çaresizlikler kendimizden kaynaklanır ve çözümler kendimizde gizlidir. Bu zor olduğu için genellikle dolaylı durumları görürüz. Onların çözümü elimizde olmadığı için de engellenmişlik duygusu içinde şifasız konuma düşeriz.

 

           Kendi çaresizliğimiz üzerinde çalışmak ve çözmek şarttır. Ondan kaçarsak her yerde karşımıza çıkmaya başlar. Belli çözüm denemeleri netice vermiyorsa o kapılar kapalı demektir. Zorlamak sadece bizi yorar ve durumu daha da zorlaştırabilir. Oysa çoğu zaman çözümler kolaydır ve görüş mesafesinde bize bakmaktadırlar. Görmek için bakış açısını değiştirmek gerekir yalnızca.

 

Altan Gürol

 

(Güncelleme: 10/01/2007)

 


 

Çaresizlik, düşünme tembelliğidir. Düşünmeme, sonunda düşünememeye dönüşür. Enerjiyi çektiğimiz bir alandan, oranın sönümlenmesi gibi. Kişi yapabileceği bir eylemi, bir işi her hangi bir nedenle yapmazsa sonunda onu yapamaz hale gelir ve hem zihinsel hem de bedensel atalete düşer. Bu durumun sürmesi yılgınlık dediğimiz negatif enerjilerin kişinin üzerine yığılmasına neden olur.

Çaresizlik diye bir şey yoktur, olamaz. Çareyi görmemek, daha doğrusu görmeyi istememek, vazgeçmek vardır ve vazgeçmek işin kolay yanıdır, mücadele ise zordur. Böyle bir kişide negatif enerjiler büyür ve kişi sevgisiz, kabulsüz hatta saldırgan olur. Kimseyle dostluk kuramadığı için kimseden yardım da alamaz hale gelir. Şartların kendiliğinden veya başkaları tarafından iyileştirilmesini beklemek çaresizliği derinleştirir. Bugün bir adımda aşılabilecek güçlük, yarın yüz adımla aşılamayacak badire haline gelir.

 

Günal Gölhan

 

(Güncelleme: 10/01/2007)

 

 


 

          İnsan; her işi yapabilme, her olumsuzu olumluya dönüştürebilme gibi bir yetiye, güce ve imkâna sahip değildir. Kişinin, kendi kabiliyeti, bilgisi ve ilgi alanı çerçevesinde kalmak şartıyla, yapma isteğinin yeterince güçlü olmaması, bilgisine güvenememesi, sonuca varacağı inancı içinde bulunmaması çaresizliğin aslî nedenleridir.
 

          Bu durumlar dışında: olanla yetinmek yani durumu kabûllenmek, bir başka deyişle “bir lokma bir hırka” veya “azıcık aşım, ağrısız başım” felsefesi içinde bulunmak., içinde yaşanılan toplumda yerleşmiş olan (ki, günümüz şartlarına bir türlü uydurulamayan) bir kısım eski örf, âdet ve töre gibi davranış alanlarımızı daraltan, çaresizlik içinde kıvranmamıza sebep teşkil eden olgulardır.

Aybars Ongun

(Güncelleme: 12/01/2007)

 

 

 

 

         Çaresizlik bir yönü ile mutsuzluktur. İnsanın çözüm yolu bulamadığı, tıkandığı, içine kapandığı, tedavi edilemediği, çözüm geliştiremediği bir durumdur. Çaresizliği doğuran şartlar ise varlığın iyiden ve doğrudan uzaklaşıp, çalışmadan, bilgi edinmeden, kendisini ve diğer kardeşlerini sevmekten uzak kaldığı, beden ve ruh sağlığından umudunu kestiği, farkındalık bilincinden uzaklaştığı, kabulsüzlüğün öne çıktığı, saygının olmadığı, gönül değerlerinin baş tacı edilmediği, şuurlanma yolunda adım atılmadığı durumlar çaresizliği hazırlayan şartlar olarak sayılabilir.

         Bu durumun hayatın büyük bir bölümünü kapladığında çaresizlik gelişir. ruhsalboyut.com sitesinin açılışında yer alan “hayatımız yarışlarımızın en büyüğü olduğu halde saatlerimiz çabasız geçiyor” ifadesinde yer alan insanın hiç durmadan çalışma yarışı içinde bulunması ve zamanını çaba ve gayret içinde geçirmesi ve değişim ile çaresizliği doğuran şartları engelleyeceği anlamını da verdiği kanısındayım.

Sevim Mutlu

(Güncelleme: 12/01/2007)

 


 

 

         Bu soruyu okurken aklıma şöyle bir örnek geldi: Devletin resmî makamlarından örneğin savcılıktan gelen bir evrakın aynı anda bir avukata ve keza sıradan bir kişiye ulaştığını düşünelim. Büyük bir olasılıkla bu sıradan kişinin uzak olduğu hukuk bilgisi nedeniyle bu evrakı anlaması ve gereğini nasıl yapacağını bilmesi mümkün olmayacaktır. Bunun sonucunda bir sıkıntıya girmesi ve kendini çaresiz hissetmesi kaçınılmaz olacaktır. Hâlbuki diğer kişi yani avukat için böyle bir durum olmayacak ve o sakinlik içinde yapılacak işlemleri plânlayacaktır. Yani çaresizlik söz konusu olmayacaktır.

         Bu örnek konusu kişilere böyle özel yönünü ve göreceli tarafını göstermektedir. Çıkan sonuç bilgi eksikliğinin düzeyi (geniş bir çerçeveden bakılınca) onun tekâmülüne bağlıdır. Ve söz konusu bilgiler yüksek düzeylerde geniş bir şuur alanına ve yüce plân bilgilerine kadar uzanacaktır. Böylesine bir tekâmül ve bilgi zincirinde onun eşdeğeri olan güç ve enerji kavramının soyutlanması olanaksızdır. Yani tekâmüldeki her bir basamak daha yüksek bir enerji ve şuur değerleri kazandıracaktır. İşte böylesine yükselen enerjiler de kişiyi çaresiz bırakabilecek birçok şartı önleyebilecek veya en azından zayıflatabilecektir.

         Bir de kişinin yaşamı boyunca kuvvetli bir karakter ve sağduyuya sahip olması ve kendisinde olan gerek manevi gücü ve gerekse itidali elden bırakmadan sonuca girmesi, çaresizliği yenmesine güzel bir örnek olabilir; ancak kendinde olan bu vasıfların farkında olmayan bu kişi panik içinde olacağından çaresizliği ve problemleri görme yeteneğine sahip olamaz. Bundan dolayı da her zaman yaşamı kuşku ve tedirginlik içinde geçip gider.

         Sonuç olarak: Bilgiden, tekâmülden ve şuursal gelişmeden uzak kalmak veya yeteri kadar hız kazanamamak gibi nedenlerle her zaman için çaresizliğin yaratılabileceği düşünülebilir.

Zafer Ergül
 

(Güncelleme: 12/01/2007)

 




         Bu konuya tamamen karşı kutuptan yaklaşmaya çalışırsak; şu noktalar ortaya çıkabiliyor: En ideal ve hedef olabilecek düzey olarak; bir insan için hiçbir şekilde kendini çaresiz hissetmeyen bir kişi düşleyebiliriz. Şöyle ki, o kişi yaşamında hangi şartlarla karşılaşırsa karşılaşsın; kendini çaresiz hissetmeyecektir. Bu durumu ne şekilde sağlayabileceğini düşünmek herhalde bizlere bazı yollar gösterebilecektir. Doğaldır ki, manevi konularda dar çerçeveli reçeteler mevcut değildir. Ama belirttiğimiz bu ideal kişi belki zor durumlarda şöyle yaklaşımlar yapmaktadır:

          *İnandığı daha yüksek bir gücü (örneğin Tanrıya inancı) esas tutarak yepyeni bir kuvvet ve dayanma gücü sağlamak…
          *Kendi öz benliğinde birikmiş olan deneyim, bilgi, örnekler v.s ile o zor durumdan kolayca çıkabileceğine inanmak gibi…

          O zaman konunun manevi değerler ve inançlar kadar kişinin dünyasal gelişimini de bağlı olduğu görülebilir. Ama biliyoruz ki yukarıda örneklediğimiz ideal ve gelişmiş kişi her zaman için söz konusu olmayacaktır. Çünkü insanoğlu (dünya nüfusu kadar) değişik tekâmül düzeylerinde bulunmaktadır. Yani yaşamında öyle şartlarla karşılaşacaktır ki, ya bilgisi, görgü ve deneyimi, ya da yüksek inançlara yakınlığı eksik olduğundan birdenbire kendini yalnız ve çaresiz hissederek büyük bir sıkıntı ve bunalım durumuna girebilecektir.

         Kişinin tekâmül plânında yer alan ve çaresizliği doğuracak şartlar muhakkak ki yukarıda belirtilen öğelere sıkı sıkıya bağlıdır. Yani yaşam bilgisinde ve deneyiminde geri kalmak; kazanılan bilgiler üzerine bir şuur tekâmülü kuramamak ve en önemlisi yaşam mekanizmasını geliştirip yönlendirecek yüksek inançlara ve hiyerarşilere düşüncelerinde yer vermemek her zaman için çaresizliğe neden olan etkenleri yaratacaktır.

Gür Ergül
 

(Güncelleme: 12/01/2007)

 


 

 

Sadece fizik bedenden ibaret androidler olsaydık, programlandığımız konuların dışında gerçekten çaresiz kalırdık. En azından bu siteyi izleyenler, insanın inanılmaz güçlere sahip olduğunu kabul ediyorlar. İnsan neden güçlerini kullanamıyor. Çünkü insan içinde yaşadığı toplumun onu bir androide çevirmesine razı oluyor; hatta androide dönüştürülmek üzere topluma yardım ediyor. Toplumsallaşma adı altında gereğinden fazla ödün vermek kolay geliyor; hele bu ödünlerin sonunda geçici de olsa yaşadığı egosal hazlar varsa ve toplum insana boyun eğdirmek için gerçek dışı bir vicdan yaratmış ve o yoldan da insanı eziyorsa. Hâlbuki ne muazzam bir ruhsal görevi ve mutluluğu kaybediyor.

 

Ancak burada görmemiz gereken bir hikmet var. Gücün kullanımı için zorlu bir bedel ödenmesi gerekiyor: Bu gerçek istek, gerçek çaba, gerçek sevgi ve gerçek iman. İstiyormuş veya inanıyormuş gibi yaparak şuurlanamayız ve o şuurun sonucu olan güçleri ve bu güçlere bağlantılı Büyük Planların yardımını elde edemeyiz. Bu noktadan bakınca çaresizlik " benim hiç bir şeye inancım yok" demek oluyor ve bu insanı daha derin çaresizlik çukurlarına çekiyor.

 

Çaresizlik O'na dönük olmamaktan kaynaklanan bir güçsüzlüktür. Bir tebliğ "herkesin O'na kolaylıkla dönebileceği bir noktada bulundurulduğu" nu bildiriyor. İnsanların Gerçek'ten yüz çevirmeleri, neden çaresiz olduklarını bir noktaya kadar anlatıyor. Kaldı ki yeryüzünde kim ne için yaşıyor bilmiyoruz. Kimisi çaresizliği yaşamak, kimisi de çaresizler için çare bulmak göreviyle yeryüzüne inmiş olabilir. Önemli olan görevinin farkında olmak. Şu sözü unutmayalım: "Kapına gelen aç bendim, su isteyen, yardım isteyen bendim". Belki bir kaç kişi, elektrikle aydınlanmak için  bütün güçleriyle, inançlarıyla çalıştılar, fakat en uygun kişi Edison oldu ve ampul, sayısız insanın evini aydınlattı. Markoni dünyaya radyo hediye etti. Kristof Kolomb’u, Macellan’ı düşünün, Everest'in tepesine veya ay'a bayrak dikenleri, her türlü riski göze alarak hastalıklar için aşılar, ilaçlar hazırlayan insanları, halkı için ölümü göze alarak savaşan, çalışan kişileri düşünün. Hepsi çaresizlere çare oldular, çareleri, tüm çaresiz insanlar (ki onlar kimdirler, bilmiyoruz) adına yarattılar. Burada bütün sır gerçek çareyi bulmak için "ölüm dahil her şeyi göze almak" da yatıyor.

 

Demek ki, dünyamızda bir yanda gücünü kullanmadığı için çareleri yaratamayan veya ancak kişisel günlük çarelerini düşünebilen insanlar var, diğer yanda ise insanlık için çareler yaratanlar var. Hangi tarafta olmak isteriz? Bedelini ödemezsek birinci grupta kalırız. Şimdi Büyük Plan, kimi kişilerden, yine tüm insanlık için, dünyamızın şuurca aydınlanmasının çarelerini bulmalarını istiyor. Onlar kendilerini bilirler ve bahaneler ileri sürerek bu görevin sorumluluğundan kurtulamazlar. 

 

Ayşe Turhan

 

(Güncelleme: 12/01/2007)

 

 

 

 

Çaresizlik umutsuz olmakla eşanlamlıdır. Aslında çaresizlik içinde bulunmak, sevgiden uzak olmak demektir. İçinde yaşama isteği, sevgi barındırmayan kişi bir süre sonra doyumsuzluk yaşayacak ve umutsuzluk içinde bulacaktır kendini. Böyle kişilerin  bir süre sonra yaşama dair hiçbir istekleri kalmayacak ve çaresizlik diye adlandırdıkları illüzyonla karşı karşıya kalacaklardır. Çaresizliği doğuran sebeplerden biri de yaşanan mutsuzluklardır. Üst üste gelen hayal kırıklıkları kişi de mutsuzluk yaratmaktadır. Mutsuzluğu ortadan kaldırabileceği bilgiye de sahip değilse çaresizlikle yüzleşmesi kaçınılmaz olacaktır.


Zeynep Ebru Güçnar


(Güncelleme: 12/01/2007)

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi 93433994 kişi ziyaret etti, Şu anda 196 kişi sitede.