TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 29 Mart 2024 Cuma

  ZAMAN SONRASINA ...
  SAHİP OLMA DUYGUMUZ
  İRADE NİYETLE GÜÇLENİR
  YEDİ SES, YEDİ RENK...
  GÖNÜL DEĞERLERİMİZ -1
  KAZANÇ EMEK KARŞILIĞIDIR
  UYANIŞ İÇİN BAŞLANGIÇ
  UYANIŞ İÇİN AKTİFLEŞME
  DİLEKLER GERÇEĞE AİT...
  BİLGİ, HİZMET VE GÜÇ
  KOŞULSUZ SEVGİ NEDİR?
  ZAMAN IŞIK ANAHTARDIR
  VİCDANDA YASA, GÖNÜLDE O'
  ANLAMAK AHENK SAĞLAR
  İKİNCİ ZAMAN
  ZAMANI YAŞIYOR OLMAK
  İYİ VE DOĞRU
  DİKKAT ÜST BİLİNCİMİZİN...
  SEVGİ VE YAŞAM
  ZİHİN VE SEVGİ
  İYİLİK BÖYLE BİR ŞEYDİR
  UMUDU DAHA GENİŞ DÜŞÜNMEK
  HAYRI BİLMEK O'NA ERMEKTİR
  EYLEM YOKSA BİLGİ...
  IŞIK OLMAK
  KORKU VE ENDİŞE
  BİRLEŞTİRİLEN DEĞERLER
  BAŞEDEMEDİĞİMİZ SINAVLAR
  DÜNYA OYUNU...
  SEVGİ ÜZERİNE...
  RUHSAL İNCELİK
  ŞUUR VE BOYUT ANLAMLARI
  GÜCÜN KAYNAĞI AŞK...
  GERÇEĞİN GÜCÜNÜ GİYİNMEK
  TV'DE NELER VAR?
  ÖZGÜR MÜYÜZ?
  KURTULUŞ KENDİNİ BİLMEKTİR
  BİLGİ, SEVGİ VE HAYIR
  RUHSAL DENGE VE DÜZEN
  RUHSAL GERÇEK
  GERÇEK BİZ KİMİZ?
  RUHSAL YOLUN ÖNCELİKLERİ
  BİRLİK VE HAYIR İLİŞKİSİ
  BÜTÜNLENMEK
  ALLAH İNANCI
  TV'DE NELER VAR?
  RUHSAL ÖZGÜRLÜK
  ÖZGÜR OLMAK
  DİLEKLERİMİZ
  ÖZ BİLGİ
  HİZMET YARATMAK
  O'NUN ADALETİNİ ANLAMAK
  İLAHİ ADALETİN TECELLİSİ
  KADERİMİZİ BİZ Mİ YARATIYORUZ?
  SEVGİ VE AYDINLANMA
  TV'DE NELER VAR?
  YÜKSEK HİSSEDİŞ
  HAYRI BİLMEK
  SEVGİ VE KENDİNİ BİLME
  SEVGİ VE İNSANÎ DEĞERLER
  YENİ BOYUTA HAZIR MIYIZ?
  TV'DE NELER VAR?
  KARDEŞLİK ANLAMI
  YALAN SÖYLEMEK
  O'NUN SELAMI
  ATEŞ VE YANMAK
  DÜŞÜNCE SEVGİ VE İYİ OLMAK
  ANLAMAK DÜŞÜNMEK ARAMAK
  SEVGİ, İNANÇ, BİLGİ, VE NEŞE
  TV'DE NELER VAR?
  VAROLUŞ SORUMLULUĞU
  İNSANIN ÖZ DÜZENİ
  RUHSAL BİLGİYE UYMAK
  ŞUURLANMA
  KENDİMİZİN SORUMLULUĞU
  YALNIZ İYİLİK
  BERABERLİKTEN BİRLİĞE
  BİLGİNİN HAKEDİLİŞİ
  İNANMAK İLE YAPMAK
  İNANÇ VE SABIR
Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon


HAFTANIN SORUSU
OKUYUCU YAZILARI

 

 

Şuur nedir, nasıl kazanılır?  

 

 

O' dedi ki: Sizlere verilen her bilgi zamanında kullanılamazsa hükmünü yitirir, değişir ve hayır yerine zarar verir. Bu insanlığın geçmişinde de böyleydi, geleceğinde de böyle olacak ta ki sizler sizden beklenen gerçek üzerinde bulununcaya kadar. Tüm öğretiler bunun içindir, düşünüp, anlayıp, uygulayabilenlere ışık olması üzerine. İnsan şuurlanma yolundadır, insanın insana hizmeti bu yolda ona destek olmaktır, yanlışa yön verip engel olmak değil.

Gerçek şuurlanma bu gün bildiğiniz değildir. Sizler hayatınızın görüş açısında kalan ve sizce tasdik olunan tüm mânâların ışığı altındaki bulunuşa şuurlu bulunuş diyorsunuz ve şuurlu varlıklar olarak gerçeğe hizmet ettiğinizi düşünüyorsunuz. Bu şuurlanma yolunun başlangıcıdır. Aslında gerçek şuur bir varlıktır ve mukaddestir. İşte hizmet edilen veya hizmet edilmesi gerekli bulunan o esas şuurdur ki, bu noktayı sakın ola dünya görüşünüzdeki o şuura karıştırmayınız. O varlık ve şuur sizde vardır. Ancak yeri ve ne demek olduğu bilinememektedir. Onun bilinmesi, onun bulunması sizi ruh tarafınız yönünde kuvvetli kılıp, istenen gerçek üzerinde olabilmenize yardım edecektir. Esas şuurunuz bir olayla veya her hangi bir olayın yarattığı hadisede görülemez, bulunamaz. O yaşanmayla nasip olacaktır sizlere.  

www.ayseli.org – 6.12.2010 *ruhsalboyut.com*

 


 

Her türlü bilginin bilinmesi bir haktır. Ve her türlü bilgiden bireyin tekamülü oranında kendi doğrusunu bulması da bir haktır. Bilgiyi koşulsuz sunmak ise gerçek bir görevdir. Zamanında "Sadıklar Planı" çalışmasında şuurla ilgili açıklamaları tarih, sayfa ve celse olarak çıkarmıştım. Umarım  "şuur" kavramı ile ilgili olarak okuyucuların bilinç, anlayış ve kavramlarını geliştirmekte bir katkısı olur:

Şuur, umumi manası ile özün ve cevherin enerjisinin, madde kâinatı karşısında, aksiyon halinde faaliyeti neticesinde ortaya çıkan bir tavırlanmadır. Bu tavrın neticesinde, aksiyon mevzuunun ve mekânının bilgisi tahaddüs eder. Sizin bu şuuru idrakiniz mümkün değildir. Fakat bu kadar bilmenizde fayda vardır. İşte şuur sahası böyle bir aksiyonun neticesinde meydana çıkar. Dolaysıyla şuur sahası, özden cevhere, cevherden bir tavırlanma ile sahaya intikal eden değişik karakterdeki enerjilerin, ihtizazların bir dalgalanması, muhtelif mekanlardaki yerleşmesidir. Şuur sahasının mekanı birkaç yönlüdür. Sizlerde mekanı tasavvur edecek kadar değişik tahayyüle malik bulunmadığınız için, ancak mekan olarak maddi ve perisprital mekanlar anlayabilirsiniz.

Sizin şuurunuz, dünyevi akıl, hikmet ve idrakinizden çok daha geniştir. Fakat bir beden içinde bulunması, onun muayyen bir sahada cevelan etmesini mecbur kılar. Bu mecburiyetler, aynı zamanda kendi dünyevi düşünce, itiyat, ahlaki kabuller, ilmi kabuller ile vesaire mahduttur. Dolaysıyla, öz varlığınızdaki şuur feveranı ile dünyevi varlığınızın şuur feveranı arasında mutabakat, yüzde ellinin üzerinde değildir. Böyle olunca, dünyevi şuurunuz, müteal şuurunuzla tam manasıyla beslenemeyince, fiillerinizin de tahakkuk oranı onun karesi kadar düşer. Dolaysıyla, her iki şuur halinin mümkün olduğu kadar birbirine yaklaşmış bulunması, aynı zamanda sizlerin fiiller kaderine ait olan bilginizin de artmasını temin eder.

Fakat arayış, iştiyak, dua ve tekasüf halinde bulunan şuur, bir maddi vasatın verdiği bilgilerle yetinemez. O,sürgünün üst taraflarında bulunan her türlü şuur planı ile alakalıdır. Bu alakasının şiddet ve yaygınlık derecesi, maddeye olan mecburiyetinin gevşeyiş ve zayıflığı ile artar. Ve sizin tırmanan kollarınız, Müteal’e doğru hareket eder. Dolaysıyla şuur, şu anda malum bir mekanın malı ise de, onun orada ancak muayyen bir kısmı hapsolur. Bu, 360 derecelik bir açının ancak 90 derecesini ihtiva eder. Diğer dereceler ise, muhtelif kademelerde, muhtelif tesir alanları, vasatlar, mekanlar, zaman ve nihayet müteallik duygusu ve idraki içinde meşguldür.

Cevheriniz temiz, dimağınız temiz, temiz olmayan yalnız üst kısmınız. Bu üst kısım şuur sathınızdır. Şuur sathınızın pislikleri; değerlenmemiş, yerine konmamış, yerleşmemiş perakende bilgilerdir. İşte, bir müddet daha ara vereceğimiz celselerin sebebi, sizlere vermiş olduğumuz bilgilerin perakende halinden çıkarılması içindir. Yani ileride yapacağınız el ve ayak işi, artık şu son, fazla zorlu, buna rağmen çok mutlu olan sentez işine bağlı kalmıştır.

Zira hakiki şuur faaliyeti, varlığın tesirlerle meşgul olması demektir; tesiri meydana getiren şey değil. Çünkü her çekiç, örse vurduğu zaman bir ses çıkarır. Fakat her ses aynı değildir. Hadise fizikidir. Aynı cinsten iki maden birbiri ile duraklama esnasında karşılaşırlar. Fakat mühim olan, hadisenin akabinde meydana gelmiş olacak olan tesiri yakalayabilmektir. İşte bu yüzdendir ki sizler, müteaddit müşahedelerde bulunmanıza rağmen müşahedeleriniz size herhangi bir bilgi kazandırmamıştır. Zira burada sizler, ancak ve ancak çekicin örse temas etmesini müşahede etmişsinizdir, hâsıl olan neticeyi değil. İşte böylece varlık, açık bir şuurla hareket edebilmesi için realitesinin objektif unsurlarına sahip olmalı. Mesela, her hadise içerisinde uyanık kalmalıdır. Eğer hadisenin müspet veya menfi tesirlerini hesap edebilir ve bunu muhtevi olabilirseniz, şuur tecrübeniz % 70 muvaffakiyetle sona erer. Yani siz, işte o zaman gerçek olarak bir tesiri almış, ona müterafık, ona binmiş vaziyette bir bilgi size dahil olmuştur.

Sizler faaliyet günü başladığı zamanda, ancak şuur zenginliğinize göre bir mertebenin sahibi olacaksınız. Bu şuur zenginliği, birinci planda, hissiniz ve vazifenizi birbirinden tefrik etme gücüne bağlı olacaktır. İkincisi, fikirlerinizdeki insicam ve şuur bütünlüğünüz olacaktır. Yani yaptıklarınız hakkında bir bilgiye sahip olmalısınız. Üçüncüsü, behemal vicdanlı hareket etmek mecburiyetindesiniz. Halbuki vicdanlı hareket, bir mecburiyet değil, tabii bir akış olmalıdır.

Yarı şuurlu ve fakat idraksiz olarak bir fiilin yapılması şu demektir: Varlık, farz edelim ki insan, tatbikat sırasında kendisine en yakın olan hadiseler zümresiyle alakadar olmakta, bunun hakkında yarı şuur dediğimiz bir hal içerisinde bulunmaktadır. Fakat gerek yaptığı tatbikatın nedenleri ve gerekse ileride meydana gelecek neticeleri hakkında ortalama bir fikre sahip değildir. Bu hal, otomatizmadan sıyrılan veyahut sıyrılmakta olan varlıkların en mütebariz belirtisidir.

Şuurunuzun bağlı kalması, esas olarak sizin bir organizasyona dâhil olamayışınızdan ileri gelir. Şu manada ki, ancak kendi gücünüz kadar bir ışıkla önünüzü aydınlatmaktasınız. Yani şuur faaliyetiniz ancak dar bir sahada temerküz etmiştir. Bir organizasyon içinde bulunursanız, başkalarının da aydınlatmış olduğu saha size dahil olmuş, dolaysıyla şuurunuzun temerküz sahası genişlemiş bulunacaktır. İkincisi, şuurunuzun daralması psişik bir daralmadır. Bu mekanizmadan şunu anlamalısınız; Bağlı şuur,% 95 maddi tesirler içinde kalacaktır. Sizin kendinize bağlı ve sınırlanmış olarak hissetmeniz,% 95 itibariyle bulunana açık tarafınızın zorlanmasından ileri gelir. Bu durumda maddi alakalarınızı zannettiğiniz manada kesmek değil,her bir alakanın verimlilik derecesini arttırmanızla mümkün olur.Yani yaşayışınızı makul,vicdanlı,sakin ve üstün duygular içerisinde geçirmeniz gerekir.

Ruhi sahanızda açmış olduğunuz bu cihatta, elbette ki yeis ve keder sizi takip edecektir. Yeis ve kedere sahip olan, idrakinizin kapanması ve şuurunuzun kararmasıdır. Fakat unutmayınız ki tekâmülün Tedriç Kanunu, sizleri bir müddet sonra gene aynı şekilde cehdiniz devam etti ise, ileriye doğru itecektir. O halde sizlerin kararan şuurunuzun yerine, kararmayan büyük şuurunuzun, serbest şuurunuzun çalıştığı ortaya çıkar. Kendinizde olan mücadelede devamlı ataklar içerisinde kalmanız müşkül ve tehlikelidir. Çünkü her hali ile bir bedenin sizlere tanımış olduğu imkanlara bağlı ve onunla mahsursunuz. Böyle olunca, bu noksanı telafi etmek bakımından serbest şuurunuz bu işi beyin şuurunuza aksettirmeden kendiliğinden yapar.

Şuurlu olmak idrak safhasından sonra gelir. Tesir aldığınız noktaları görüp tespit ettikten sonra, bunların meydana getireceği hadisatı önceden kavramaktır. Veya, ef'alinizin idraki çerisinde olduğunuz için, ef’alin kademe ve kademe inikaslarını, kapasiteniz dahilinde tespit etmek ve onları tasarrufunuz altında bulundurmaktır. Mamafih bu husus henüz insanların karı değildir.

İnsan dimağının en ince seyyalesiyle, dördüncü buutun varlığıdır. Ve ancak bu dördüncü buut seyyalesinin veyahut oraya has seyyalelerin aracılığı ile şuur sahanızın en kaba saçakları irtibata gelebilmektedir. Şuur sahanız ise, muhtelif varyeteler, menevişler, değişik renkler aksettiren bir hususiyete maliktir. Ve onun son bulduğu nokta, yüksek şuurunuz, dolaysıyla cevherinizdir. İnsan her ne kadar haki bir planda enkarne olup, devresini tamamlayıncaya kadar bağlı bir şuur içerisinde kalırsa da, beden içerisinde yapmış olduğu faaliyet ve edindiği tecrübeler içerisinde muhakkak ki, şuuruna malik olarak tanzim ettiği birçok noktalar mevcuttur. Yani insan, yürürken sadece ayaklarının ucunu görecek kadar dar bir görüş sahasına sahip değildir. Bu yüzden insanın bedene bağlı olmasından dolayı şuursuz addedilmesi veya hiç olmasa çok dar bir şuur içerisinde bulunduğunu ısrarla iddia etmek hatalıdır.

İnsan, mevcudiyeti itibarıyla şuurlu bir faaliyetin semeresini teşkil eder. Sizin dar şuur tabiriniz şundan ileri gelmelidir. Tekamül bazı ahval içerisinde özel şeriati gerektirir. Ve sizin almak veya vermek gibi, hayatınızın en büyük manası olan bir hareketi,yerli yerinde temin edebilmeniz;hamillerinizin,görüp gözeticilerinizin iktidarı dahilinde olan bir iştir.Yani sizler birçok noktalarda daraltılmış bir şuur içerisinde tecrübe gördürülmek ,bekletilmek ve bazı şeyleri de hıfz etmek durumunda olabilirsiniz. Görüp gözeticileriniz, devrenin hususiyetine ve şeriate uygun olarak, sizlerdeki örtüyü yavaş yavaş aralar. Rüyetiniz ve idrakiniz, önünüze çekilmiş olan setin, yani alacağınız ve vereceğiniz tesirin kontrolü tekamül seyrinin özellikleri de nazarı itibara alınarak tanzim edilir.

Şuur daralması, bizatihi varlığın içinde bulunduğu buut sebebiyle, buut yüzünden tesir sahasının ve müesseriyet kudretinin mahdutlaşmasıdır. Demek ki esas itibariyle hakikatte bir şuur daralması mevzu bahis değil, varlığın içinde bulunduğu buut zaruretinden dolayı müesseriyeti ve müteessir oluşu mahdutlaşmaktadır. Fakat insan varlığı, sadece üç buutlu realitenin malı olmadığı için, şuurunun büyük kısmı ile daha üst realite ve bir buudun müesseriyeti altındadır.

Varlığın esasını meydana getiren; öz,cevher, şuur ve şuur sahaları, birbiri ile çok derin şekilde bağlı bulunurlar. Şuurun cevhere, cevherin şuura desteklik ettiği malumdur. Şuurun umumi ,genel şuurla olan rabıtası,cevher kanalı ile olur.

Şuur, gerek özdeki, gerek cevherdeki bu enerjinin aksiyon halindeki tavrıdır. Ve böylece aksiyon halindeki tavırlanma, yani maddeye karşı bir vaziyet alma, kendiliğindelik, bizatihi olmak, bilgiyi kullanma kudret ve salahiyetinin bir yerde toplanması, böylece şuur dediğiniz bir yeni mekanı teşkil eder. O halde şuur, umumi manası ile özün ve cevherin enerjisinin, madde kainatı karşısında, aksiyon halinde faaliyeti neticesinde ortaya çıkan bir tavırlanmadır. Bu tavrın neticesinde, aksiyon mevzuunun ve mekanının bilgisi tahaddüs eder.

Müteal gayrişuur; varlığın, mekanın, kainatın hangi noktasında olursa olsun, ifa etmiş olduğu tesirin ya da tesirlerin, mütemadiyen bulunmuş olduğu safhaya uygun olarak meydana gelmesi, Teksir kanununa göre kopyalanması demektir. Burada ince nokta şudur. Teksir Kanununda bir tesirin temadi etmesi, tıpkı tıpkısına değil, varlığın o anda içinde bulunduğu tesir sahasına uymuş, adapte olmuş, onunla imtizaç etmiş tarzda bulunan bir kopya serisi, skalasıdır. Fakat genel mahiyet itibarıyla, o ilk ifa edilen tesiri taşır. İşte bu müteal gayri şuurunuz, bütün bu tesirleri büyük bir arşiv gibi muhtevi olarak daima ruhi varlığın emrinde ve onun bir desteği olarak süregelir. Ve sizin müteal kıyaslarınız, müteal bilgileriniz, müteal görgüleriniz, işte bu Teksir Kanunu ile devamlı olarak sizi izleyen adapte olmuş tesirlerden ileri gelir.

Şuur sahasının kudretini geliştirmek, varlığın cehdine bağlıdır. Hele müdrik varlık, bu cehdi gerçekten daha ziyadesiyle gösterir. Şuur sahasının kudretinin uzandığı sınır bölgeleri, her zaman maddi alem içerisinde tatbikat sahalarının dahilinde gözükmeyebilir. Ruhun bağlılık ve yaşantı safhası sadece bedenle alakalı dar bir buudun içerisinde değildir. Sizin şuur sahanızın kudreti, beden hudutlarının ve buudunun çok daha ötelerine taşar ve bir gök kuşağı misali, içinde bulunduğunuz alemin her yanına şerareler tarzında ışık saçar. Birleşik insanlık realitesinde bu tip varlıkların adedi ve imkan sahası geliştiği şüphesizdir. Bu noktadan hareketle, varlıkların tam bir tatbikat içerisinde, yani idrak ettikleri şeylerin kendi şuur sahalarında, onun kudreti dahilinde tamamen tatbik edildiğinin ifadesidir.

Şuuraltı sıhhatiniz, bu devrede yapabileceğiniz en önemli bir iştir. Şuuraltınızın terkibi, üç esastan ibarettir. 1-Bütün geçmiş enkarnasyonlarınızın muhassalası olan öz bilginiz. 2-Bu beden içerisine girmeye karar verdirten zaruretlerin sonucu meydana getirdiğiniz plan ve bu planın icapları. 3-Fizik hayatınızı sürdürürken, fizik alemden size intikal eden çok çeşitli tesirlerin etkisi ile meydana gelen eğrilmeler, bükülmeler, tomurcuklanmalar, oyulmalar, karıncalanmalardır. Bunlar, muhakkak ana planınızın halidir.

Bedenini henüz terk etmiş bulunan bir varlık, gayet tabii ve normal bir seyir içerisinde kendisine en uygun gelen bir ihtizaz vasatı içerisinde bulunur. Bu vasat içerisinde şuur sahasının ihtizaz dereceleri, ihtizaz tabakaları vasıtasıyla kendisine ait olan bölgeye, vasata, aleme geçinceye kadar kalır.

Sizler, bedenli yaşayışla bedensiz yaşayışı büyük bir uçurum olarak görmektesiniz. Bu yanlış telakkidir. Bedenli yaşayış veya ruhi yaşayış arasından çok az bir fark vardır. Bu farkın koyulaştığı yerler seviyenin düştüğü, şuurun çok daraldığı, tesirin kabalaştığı vasatlardır. Halbuki, seviye yükseldikçe, ruhi yaşayışla maddi yaşayış arasındaki bağlar çok incelir, atbaşı olurlar.

Hepiniz nevi beşer olarak mukaddessiniz. Zilletiniz cahilliğinizden, cahilliğiniz ise nefsinizin ve şuurunuzun kapalılığından gelir. Nefsinizin kapalı oluşu, kendi kendinizi tanımanıza engeldir. Şuurunuzun dar oluşu, bu anlayıştaki sürat ve feraseti tam manasıyla elde edemeyişinizdendir.

Varlığın şuur faaliyeti, muhtelif frekanslar üzerinde hareket eder. Bu frekansların dahil bulunduğu umumi ahenk, zaten bir fiiller manzumesi olmaktan başka nedir ki? Bu fiiller manzumesinin hepsi ve insanın bütün şuur faaliyeti, kendi varlık manzumesine dahil değil midir? Kendi varlığının meydana gelişinde ve bütünlüğünün muhafazasında ve tekamülünde, kendisi mevcut olan ilahi enerjiyi sarf etmez mi? Sarf edilmekte olan İlahi enerji, Mutlak Merkez 'den sadır olmamış mıdır?

Mesela, süptil beden tabir ettiğiniz kalıp, ancak varlığın şuur hali ile müterafık olarak mevcuttur. Şuur hali tekrar kesifleşmeye ve daralmaya başladığı zaman, otomatik olarak bağlantı kaba maddi bedenle olur. Sizin ölüm dediğiniz hadise, varlığın şuur faaliyetinin ve şuur sahasının kaba ve dar tesirden, ince ve geniş tesire doğru tevcih edilmesi sonucu ortaya çıkar. Yani kalıp bırakılır. Ve yeni şuurun buutu içerisinde kendisine has bir mekan teşkil eder. İşte bu mekan teşkil ediş, sizlerin doğmatik olarak yürüttüğünüz süptil bedeninizdir.

Şuur, bütün var olmuş olanların ve var olacak olanların genel bilgisi ve enerjisidir. Öyle ki, Kadir-i mutlak'ı hissetmemiş olsanız, onu tanrı diye adlandırırsınız. Şuur, her var olanı ihata eden, birbirlerini ne kadar ihata eden olursa olsun, onları da ihata eden bir ilahi kudret, enerji, müesseriyettir. Sizler, yani planetler üzerinde mevcut olan varlıklar, her biriniz görünmeyen bağlarla bu umumi şuurun enerjisinden istifade eden ve umumi şuurun birer uzantısı olan varlıklarsınız. Ruh ismini verdiğiniz Müteal Cevher'e gelince, o işte bu umumi şuurun özüne en yakın derecede bağlı bulunan orijinal madde ile mahmul şuurun hususi bir adıdır.

Şüphesiz varlık, bütün şuur kudretini bir beden içerisinde mahfuz etmemiştir. Orada saklamamıştır. Orada teksif etmemiştir. Muhakkak ki, pek büyük kısmı yüksek ruhi planların, ruhi vasıtaların maddi ihtizaz dışına taşmış yüksek ihtizaz sahalarının tesirleriyle ünsiyet içerisinde ve başka vasatlarla alakalı durumdadır.

Umumi olarak hepinizin faaliyetlerinde bir idraksizlik mevzuu bahistir. Yapılan işin benimsenmesi ve şuurlanması natamamdır. Diğer fark ise, dikkat etmiş iseniz, cemiyetinizdeki insanları ve binaenaleyh faaliyetleri birtakım aksiyonlarla belirttik. Bunlar farkı teşkil eder. Oturan da şuursuz ve idraksizdir, düşünen de şuursuz ve idraksizdir, bir şeyler yapmaya çalışan da şuursuz ve idraksizdir. Bu noktadan fark yoktur, aksiyon bakımından farklıdır.

Şuur katlanması, varlık yönünden, üç türlü vaziyet arz eder. Birincisi varlığın enkarnasyonlarıyla kendi şuur sahasında temerküz etmiş ve analize tabii olmuş bilgilerin öze aktarılışı demektir. Bunları anlarsanız, ikincisi, bir varlık için şuur katlanışı, o varlığın irtibatta bulunduğu tesir planının kendi üzerinde meydana getirmiş olduğu aksiyonun, o varlık tarafından şuurlaştırılması demektir.

Arz üzerindeki tekamül hallerinin gerektiği tarzda halledilebilmesi için mekanizma, yeryüzü maddelerinin bir kısmını forme etmiştir. Daha doğrusu bu forme hal, görünen obje halinde değil, görünmeyen mikro öz halindedir. Bu, şuur kaymaları yapacak olan varlığın kendisine verilir. Artık, varlık nebat, hayvan ve insan tarzında tezahür edebilir.

İnsanlığa yapılan yardım, verilen bilgi, varlığın kendi şuurunu deşifre etmesinden başka bir şey değildir. Onun kendi realitesindeki tezahür şekli ancak sizin birtakım isimlendirmelerinizle mümkün olur. Dışarıdan yapılan her türlü hareket, her türlü müessiriyet, ancak varlığın kendi şuur sahasındaki ameliyesinin istikametini, süratini ve derinliğini ve vüs'atini tayin eder.

Dünya maddesinin gelişmemişliği, astral maddenin, astral ikizinin de gelişmemişliğine, dolaysıyla ona bağlı olarak diğer seyyal madde topluluklarının da gelişmemişliğine sebep olmaktadır. Ve yüksek benlik bunların arasından nüfus etmek süretiyle bedene kadar ulaşırken, çok büyük kayıplar vermektedir. Ve bu yüzden mesela, moral sahada sizler şeriata, sizler otomatizmaya, sizler geri vasıflardaki hayata çok daha mütemail ve bağlı bulunmaktasınız. Çünkü şuurluluk, yüksek benlikten gelen büyük emplüsleri ifade etmektedir.

Orhan Yarat (Kaynak: Sadıklar Planı Bilgileri)  - 6.12.2010  *ruhsalboyut.com* 

 

 

 

 

Günlük dilde kullana geldiğimiz şuur veya bilinç anlamı buradaki soruyu karşılamıyor. Burada kastedilen beş duyumuzla algılayamadığımız bir üst boyutun ışığını algılayabilmektir. Elbette önce dünya yaşamı ile ilgili bilincin gelişmesi gerekir. O bilinçte zayıf kalanlar, aklı olmayanın dini de olmaz deyişindeki gibi, üst boyut şuuruna da eremezler.

 

Üst şuurun aydınlanması gerçeğin doğruluğu, iyiliği, hizmeti, bilgisi ve sevgisi üzerindeki gayret ve cehdimize bağlıdır. İyiliğin, doğruluğun, kısaca sevginin dışında bir yaşam bu anlamda şuursuz bir yaşamdır. Böyle bir yaşamda her şey yalan ve yanlıştır; kişinin teşevvüşe girmesi için illa ölmesine gerek yok, sevginin olmadığı bir yaşam zaten teşevvüş içindedir ki bu durum vesvesenin gönlü kapatmış olması halidir.

 

         Şuur bizim O'na açılan yolumuzdur. O öyle bir ışıktır ki o ışıkla aydınlanan kişi kendisinin ve tüm insanların, tüm varlıkların, tüm olayların gerçek kıymetini anlar, zamanın ikazını hisseder, zaman içindeki görevini, hizmetini yerine getirir.


         Şuur nasip edilen varlıklar, O'nun Yüce Hikmetleri içinde büyür. O şuura erenler hiçbir şeyi aksaklık olarak görmezler ve her şeyin kendilerinin kazancı için olduğunu görerek şükür ve hamd içinde olurlar; teslimiyet sınırları genişler.

 

Şifa bir şuur halidir ve şuur aktivitesinin korunmasıyla sahip olunur. Devamlı bu halde olanlar O'nun Önünde yeri olanlardır.

 

"Doğruya şuurlanmak gerekir. Bunu yapma hevesi sevgidir. Durabilme nispeti yine sevgidir: vazgeçmeme ise bir yüksek sevgi. Olumlu bir çeşit halin kişiden tezahürüne genelde sevgi diyebilirsiniz." Ayseli.org /öğretilerden 9

 

         O'nun insana verdiği görevi hissedenler, o şuura erişenler zamanı görenler, zamanın ikazını dikkate alanlar, zamanın getirdiği esasa karşı gelmeyenlerdir. O şuuru bize kazandıracak olan sevgi ahlakı, sebat ve azimdir.

 

         Gerçek şuurun bir varlık olduğu ve mukaddes olduğu bilgisi var. Ayrıca zihin dediğimiz mekanizmanın bize ait olmadığını biliyoruz. Belli bir şuur aşamasında "kendinizden başka olan her şeye benzeyeceksiniz" deniyor. Gönül O'nun sizdeki yansımasıdır, ifadesi var. Beden zaten emanet. Şu halde bizim olan ne var? Bunu bilemiyoruz ama tüm insanlığın tek bir bütün olduğu ve bu bütünlüğün de daha büyük bir bütünün içinde olduğunu ve bu daha büyük ve daha büyük dediğimiz bütünlerin bilemediğimiz bir noktaya kadar içiçe olduğunu, anlamadan söyleyip durmaktayız. Gerçekte biz neyiz? Neredeyiz?  Bu büyük soruların cevapları safha safha, Gerçek Şuurda yerimizi genişlettikçe ortaya çıkacaktır.


         İşte o cevapların alınacağı ve ancak iyiyi, doğruyu, karşılıksız hizmeti, ilahi bilgileri ve ilahi sevgiyi yaşayarak ulaşacağımız şuur gerçek şuurdur. Gerçek şuura yüksek erdemle, azim ve sebatla, şükür ve hamd ile teslimiyet ve rızalı oluşla sevgi esasına dayalı bir zihinle yükselebiliriz.

 

Güney Haştemoğlu - 7.12.2010 *ruhsalboyut.com*

 

 

 

 

 

 

Şuur, sonsuz bir bilgi okyanusudur. Potansiyel olarak bütün yaratılmışlar da şuurludur. Lakin nasıl ki beynin, varlıkların tekâmülüne göre  %10-15 en fazla %20’si kullanılabiliyorsa, şuur da normalde çok az açıktır. Ancak, varlık kendini tüm iyi hasletleriyle O’na adar ve realitesini her yönüyle yükseltmeye çalışırsa, gerçek şuuruna daha çok ulaşır...

Irmak Nacar - 9.12.2010  *ruhsalboyut.com*

 

 

 

 

Her birimiz ortak şuur üzerinden hareket etmedeyiz. O şuur yaşanmışlıkların bütünüdür ve bizde açığa çıkmak üzere bekler. Bizden istenen ruhsal bir yaşam sürerek, o şuura ulaşmaktır. Gerçek üzerinden bilinçlenmek, dünyasal mana’da bilinçlenmek değildir, çünkü o gelip geçici, sadece kariyer oluşturmada kullanılan bir bilinç seviyesidir.

Gerçek üzerinden şuurlanmak, gönül gözünün açılması ile mümkün olacaktır. Gönül gözümüz, ruhsal görüş uzvumuzdur. Ruhsal bakışımız, ortak şuurun, görevimiz ve kapasitemizin izin verildiği kadarının, işletilmesine ve geliştirilmesine olanak tanıyacaktır.

Bizden istenen Şuur, ruhsal bir yaşayışı bizzat deneyimleyerek kazanılır.              

Tarık Öztürk – 10.12.2010  *ruhsalboyut.com*

 

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi 93442503 kişi ziyaret etti, Şu anda 278 kişi sitede.