TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 29 Nisan 2024 Pazartesi

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon


Paranormal Normal Oluyor

 

         İçine doğduğumuz dünyada bize duyumsal evrene, düşünsel evrene dair bazı sınırlamalar öğretilir. Bu sınırlamaların içinde özgürce hareket edebiliriz. Ve insan bu koşullanmayla şekillendiği için ona empoze edilmiş sınırları bir süre sonra fark etmez bile.

 

         Gurdjief, buna hapishaneyi güzelleştirmek diyordu. Ona göre hapishane içinde olduğunun bilincinde olmayan insan, hayatı boyunca hapishaneyi daha rahat ve konforlu kılmak için uğraşır. Ama ne olursa olsun orası bir hapishanedir.

 

         Gurdjief’e göre insanın ilk farkına varması gereken şey, bir hapishanede yaşadığının bilincine varması ve bu hapishaneden kaçmak için yolların bulunup bulunmadığını araştırmaya başlamasıdır. Örneğin, o zamana kadar hapishanenin bir kapısı, bir çıkışı olup olmadığı merak edilmemiştir.

 

         Duyumsal evrenimizin sınırlılıkları, biyolojik bir varlık olduğumuz ve ekolojik sistemin bir parçası olarak varlığımızı sürdürebileceğimizi düşünmemizdir. Havasız iki-üç dakika yaşarız. Susuz, biraz daha uzun. Sıcağa ve soğuğa karşı korunmak ve doğaya karşı güvenlik alanı yaratmak zorundayız. Yoksa yırtıcı koşullara sahip bu doğada yaşayamayız.

 

         Duygusal evrenimiz; sevgiyi, aşkı, ait olmayı, erdemi cömertliği, tevazuu, öfkeyi, kıskançlığı, haseti, kendine acımayı, kibirli olmayı, arkadaşlığı, annelik duygusunu, olumlu duyguların hepsini olumlar.

 

         Bunlar insan olmanın parçası olarak, olmazsa olmaz hale gelmişlerdir. Düşünsel evrenimiz, bilimsel ve dinsel düşünce olarak ikiye ayrılabilir. Bilimsel düşünce, doğa yasalarının fark edilmesine bağlı olarak, doğadaki enerjilerin faydamıza kullanılabileceğini vurgular. Dinsel düşünce ise, varlığımızın metafizik doğasını açıklar ve amacını ortaya koyar. Yaşarken nasıl bir varlık olmamız gerektiğini ve öldükten sonra ruhumuzun başına neler gelebileceğini biçimlendirir.

 

         Duyumsal, duygusal, düşünsel evrenimiz bizim hapishanemizdir. Sonsuzluğun sezgisi hapishanenin kapısıdır ve hapishanenin kapısından sızan kimi hissedişler. Bu hissedişler öncelikle duyumsal, duygusal, düşünsel evrenlerimizin tek bir duyum olduğunu hatırlatıyor.

 

         Bilindiği gibi Uzakdoğu mistizminde zihin-beden ikiliği yoktur. Onlar bedenin zihni yarattığına inanırlar. Ve yemek-içmek o yüzden çok önemlidir. Çünkü zihnimiz bedenimizin bir uzantısı gibi oluşuyorsa o, tamamen yediklerimizden içtiklerimizden oluşmaktadır. Prensip olarak duyumsal, duygusal, düşünsel evrenlerimizin toplamına, insanoğlunun bilişselliği diyelim.

 

         Enteresan olan nokta şu ki, insanlığın tarihsel seyri boyunca, bu bilişselliğin milyonlarca kez bilindiğine, ya da iptal edildiğine şahit olundu. Mucize, normal ötesi, paranormal diye anılan bu olaylar, gündelik hayatın bir parçası olarak oluşur durur.  

 

         Mevcut bilişsellikle o kadar gözümüz kör oldu ki ve ona esir olduk ki, paranormal fenomen yaşayan birçok insan bile aslında bunu yaşamamış olduğunu, olsa olsa bir algı yanılsaması olduğunu söyleyip, unutmayı yeğliyor.

 

         Halbuki paranormal demek, mevcut bilişselliğin çöktüğü birçok anlarda, varlığın kendi bütünselliğiyle temasının değişik bir enerjetik yapı kazanması ve bu yapının yeni evren yorumunun mevcut bilişselliğin evren yorumunu iptal etmesi demek.

 

         Bu zamanlarda insanlar uçar, ateşte yürür, enerji bedeni ile zamanı, mekanı aşan yolculuklar yapar, fizik bedenini bir yerden bir yere ışınlar, telepati (düşünce aktarımı) normalleşir, bazı nesneler ya da eşya materyalize edilir… Ve bu zincir sınırsızca uzayabilir. Olan, koşullandırdığımız bilişselliğin dışına taşabilen, evrensel enerjilerden bir başka yorumu yapabilen bir varlığın orada olmasıdır.

 

         Don Juan Matus’a (Carlos Castenada – Bir Başka Gerçeklik) göre “gerçeklik bir yorumdan ibarettir.” Bu durumda insanoğlunun içine hapsolduğu bilişselliği, zamanın bir yerinde içine sıkışıp kaldığı kendi evren yorumudur.

 

         Bilişselliğin doğası, onun içindeyken sonsuz, sınırsız bir uzam ve zamana sahipmiş gibi görünmesidir. Ama bilişselliğe dışarıdan bakacak bir gözü geliştirirsek (enerji bedeni dikkati), o zamanda bilişselliğin ne kadar sınırlı olduğunu görürüz.

 

         Bilişselliğin dışına taşabilmek için iki metot aynı anda uygulanmalıdır. Bilişselliğin içinde onu sonsuz gibi duyumsarken, aslında defolarının da olduğunu fark etmek. Dışardan yapılacak çalışma ise evrensel enerji gerçekleri ile doğrudan enerji bedenini aktifleştirerek, bilişselliğin içine doğru dışarıdan baskı yapmasını sağlamak. Bu çalışmanın içeriden ve dışarıdan eş zamanlı olarak götürülmesi gerekiyor.

 

Bilinmeyen Yaşam Dergisi, Hürriyet Yolcu, Newage Araştırmacısı.

 

(Güncelleme: 21/09/2006)

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.