Okumak anlamak değil, anlamak yaşamak olmalıdır

           Okuyunca anladığımızı veya öğrendiğimizi düşünürüz. Aslında bilgi okumakla elde edilemez. Bilgi buz dağları gibidir. Nasıl buz dağlarının  sekizde biri su yüzünde ve sekizde yedisi su altında ise, bilginin de söze gelen, görünen kısmı söze gelmeyen kısmına göre çok azdır. Bilgiyi yaşarsak söze gelmeyen kısmını anlarız. Aşık olmayana aşkı, acıyı yaşamayana, acıyı anlatabilir miyiz? Ay hakkında her şeyi kitaplardan öğrenmekle, o sonsuz uzay içinde ay'a ayak basmak, göğü doldurur gibi duran dünya'ya karşıdan bakmak bunları yaşamak arasında ne kadar muazzam bir fark vardır ki söze gelmez, anlatılamaz, anlaşılamaz. Çünkü her şey gibi bilgi de bir titreşimdir. Bilginin uygulanması, yaşanması o titreşimin bedene, zihne ve ruha yansıtılmasıdır. Bilgi ile titreşen varlıkta değişim meydana gelir.

           Metabolizmasından, fizik yapısına, zihin ve ruhsal yapısına kadar. Yaşadığımız veya titreşimine girdiğimiz bir bilgi uyum sağlayamadığı diğer titreşimleri yani bilgileri yıkıma uğratır. Bunu iki yönlü düşünmeliyiz. Bir bilginin yaşanması yani bilginin titreşimi ile rezonansa girmemiz uygun olmayan düşük titreşimleri yıkıma uğratarak bizi çok yükseklere taşıyabilir, bir anlamda yeni bir enkarnasyon sağlayabilir. Veya  bizde mevcut olandan daha düşük bir titreşimdir,  bazı zayıf taraflarımızla birleşerek nice güzel durumu yerle bir edip bizi çok aşağılara indirebilir. Buna göre yaşayacağımız bilgiye bilinçle yaklaşmalıyız. Nasıl  bedenimize zarar verecek yiyeceklerden durumlardan kaçınıyorsak yaşayacağımız bilgileri de bilinç terazisinde tartmalıyız.

Ayşe Turhan

(Güncelleme : 07/05/2006)