TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 26 Nisan 2024 Cuma

  ZAMAN SONRASINA ...
  SAHİP OLMA DUYGUMUZ
  İRADE NİYETLE GÜÇLENİR
  YEDİ SES, YEDİ RENK...
  GÖNÜL DEĞERLERİMİZ -1
  KAZANÇ EMEK KARŞILIĞIDIR
  UYANIŞ İÇİN BAŞLANGIÇ
  UYANIŞ İÇİN AKTİFLEŞME
  DİLEKLER GERÇEĞE AİT...
  BİLGİ, HİZMET VE GÜÇ
  KOŞULSUZ SEVGİ NEDİR?
  ZAMAN IŞIK ANAHTARDIR
  VİCDANDA YASA, GÖNÜLDE O'
  ANLAMAK AHENK SAĞLAR
  İKİNCİ ZAMAN
  ZAMANI YAŞIYOR OLMAK
  İYİ VE DOĞRU
  DİKKAT ÜST BİLİNCİMİZİN...
  SEVGİ VE YAŞAM
  ZİHİN VE SEVGİ
  İYİLİK BÖYLE BİR ŞEYDİR
  UMUDU DAHA GENİŞ DÜŞÜNMEK
  HAYRI BİLMEK O'NA ERMEKTİR
  EYLEM YOKSA BİLGİ...
  IŞIK OLMAK
  KORKU VE ENDİŞE
  BİRLEŞTİRİLEN DEĞERLER
  BAŞEDEMEDİĞİMİZ SINAVLAR
  DÜNYA OYUNU...
  SEVGİ ÜZERİNE...
  RUHSAL İNCELİK
  ŞUUR VE BOYUT ANLAMLARI
  GÜCÜN KAYNAĞI AŞK...
  GERÇEĞİN GÜCÜNÜ GİYİNMEK
  TV'DE NELER VAR?
  ÖZGÜR MÜYÜZ?
  KURTULUŞ KENDİNİ BİLMEKTİR
  BİLGİ, SEVGİ VE HAYIR
  RUHSAL DENGE VE DÜZEN
  RUHSAL GERÇEK
  GERÇEK BİZ KİMİZ?
  RUHSAL YOLUN ÖNCELİKLERİ
  BİRLİK VE HAYIR İLİŞKİSİ
  BÜTÜNLENMEK
  ALLAH İNANCI
  TV'DE NELER VAR?
  RUHSAL ÖZGÜRLÜK
  ÖZGÜR OLMAK
  DİLEKLERİMİZ
  ÖZ BİLGİ
  HİZMET YARATMAK
  O'NUN ADALETİNİ ANLAMAK
  İLAHİ ADALETİN TECELLİSİ
  KADERİMİZİ BİZ Mİ YARATIYORUZ?
  SEVGİ VE AYDINLANMA
  TV'DE NELER VAR?
  YÜKSEK HİSSEDİŞ
  HAYRI BİLMEK
  SEVGİ VE KENDİNİ BİLME
  SEVGİ VE İNSANÎ DEĞERLER
  YENİ BOYUTA HAZIR MIYIZ?
  TV'DE NELER VAR?
  KARDEŞLİK ANLAMI
  YALAN SÖYLEMEK
  O'NUN SELAMI
  ATEŞ VE YANMAK
  DÜŞÜNCE SEVGİ VE İYİ OLMAK
  ANLAMAK DÜŞÜNMEK ARAMAK
  SEVGİ, İNANÇ, BİLGİ, VE NEŞE
  TV'DE NELER VAR?
  VAROLUŞ SORUMLULUĞU
  İNSANIN ÖZ DÜZENİ
  RUHSAL BİLGİYE UYMAK
  ŞUURLANMA
  KENDİMİZİN SORUMLULUĞU
  YALNIZ İYİLİK
  BERABERLİKTEN BİRLİĞE
  BİLGİNİN HAKEDİLİŞİ
  İNANMAK İLE YAPMAK
  İNANÇ VE SABIR
Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon


HAFTANIN SORUSU
OKUYUCU YAZILARI

 

Kabul içinde olmak nedir, bize ne sağlar?

 

 

Kabul etmek, teslimiyettir. Teslimiyet ise güvenmek, kendini açmak, bağlantıda olmak ve hazır olmaktır.

         Güven, varolduğumuz sisteme güvendir; iyide ve doğruda olunduğunda öncelikle kendimize ve bizleri "var eden" sistemle birlik içinde olmanın, her an yanımızda olunduğunun bilinci ve güvenidir. 

Her konuda üstümüze düşenin en iyisini yapmaya çalıştığımızın, iyi niyetle ve sevgiyle davrandığımızın, aldıklarımızı verebildiğimizin ve verdiklerimizin "O"ndan olduğunun bilincince olmaktır. 

Kendini açmak, hiç bir şeyi tam olarak bilemediğimizin bilincinde olmaktır. Eksikli olduğumuzun bilincidir, her an yeni bir şey öğrenmeye ve anlamaya hevesli olabilmektir. Doğru bilginin "birleşen" bilgi olduğunu anlamak ve bilgileri olabildiği kadar içsel olarak birleştirip bu birleşenlerden yeni anlamlar çıkarabilmektir. Elbette bunu yapabilmek için çok çalışmak, okumak, insanlar ile barış ve sevgi ile dostluk ile sohbetler içinde olabilmek, kimseyi "az" ya da "çok" görmeden, insanlar hakkında bilinçsiz hükümler vermeden birlik içinde olabilmektir. Kendini açmak ve açık tutmak henüz "tamam" olmadığımız ve çok eksiğimiz olduğunu anlamaktır. "Tamam" olmamak bir zayıflık değildir aksine güce (sevgiyi anlamak) giden yolda gelişimin (tekamül) devamlılığı için gereklidir.

Bağlantıda olmak, her an şuursal olarak kendini bütünlemeye adamış bir insanın kendi iç dünyası ve diğer yardımcı sistemleri bilmesi, görmesi ve iç sesine bilinçli olarak kulak verebilmesidir. 

Kalbinde "hizmet" ışığı olan ve insanlara sevgi ile bakabilen "herkes" mutlak bir şekilde yardım alır. Bu yardımları hissedebilmek ve gerekli durumlarda vicdani olarak bunu anlayabilmek bağlantıda olabilmekle ve o bağlantıyı her daim açık, temiz ve kuvvetli kılabilmekle mümkündür.

Hazır olmak ise içsel olarak gelişime açık bir insanın her an "hizmet" ettiğinin bilincinde ve bilgisinde olmasıdır. Burada bahsi geçen hizmet sözcüğünü kölelik ya da uşaklıkla karıştırmayalım. Buradaki hizmet öncelikle insanın kendi gelişim unsurlarına hizmeti, sonrasında ise en yakınından başlayarak ulaşabildiği her yere karşı olan sevgisi, sorumluluğu ve eylemidir. Eylem içerisinde olabilmek her an hazır durmaktır ve "O"nun yolunda hizmet için adanmış olmaktır.

"Kabul" içinde olmak "ben" değil "biz" olduğumuz gerçeğini bilmek ve her daim bu nispette sevgi ile dostluk ile hep beraber eylemde olmaktır...

Mazhar Volkan Topaloğlu – 19.3.2012 *ruhsalboyut.com*

 

 

Ruhsal olarak kabul; bilmek, bilinçlenmek ve farkındalıkla nizamı, düzeni ve sistemi anlamaktır. Akış içinde olan hayatın nedenlerini, sebeplerini ve neticelerini idrak etmektir. Aydınlık bir hal ile üçüncü boyut Dünya ortamı ve egonu hâkim olduğu bir yaşam düzeninde gerçeği anlayarak rahmana teslim olmaktır. Onun için kabul içinde olmak, sebep sonuç ilişkilerini anlayarak gözlemleyerek O’na teslim olmaktır. Bu durum hâlihazır yaşam düzeyinin üzerinde olan bir düşünce, idrak ve hal içinde olmayı gerektirir.
       
         İnsanın boyut itibariyle sahip olduğu olumsuz ve negatif hasletleri göz önüne aldığımızda kabul içinde olmanın çoğu insana ne kadar ters ve yabancı olduğunu anlamak lazım. Nitekim derinliği ifade eden bazı cümleler vardır. Ancak anlam ve derinliklerini anlayabilmek için, aynı düzeyde bir idrak ve anlayışa ulaşmak gerekir. Kabul içinde olmakta, böylesine anlam ve derinliği olan bir kavramdır. İnsan bilmediğinin, bilemediğinin kabulünde olması mümkün değildir. Bilmek ise dairevi tekâmülü tamamlamak ile anlaşılabilecek, idrakine varılabilecek bir durumdur. Dairevi tekâmül nizamın, düzenin ve sistemin bilincinde olmaktır. Onun için bir kabul içinde olduğunu iddia etmek, tevil etmek ve yumuşatmak bahsi geçen kavramın derinlik ve anlamına ters bir durumdur.

Toplumumuzda sevgi, hoşgörü ve tevazu anlayışı insanların kabul içinde olabilmeyi içtenlikle isteyebileceği bir düzeyde anlaşılmış ve hakikatine varılmış değildir. Ve bu kavramları kapsayan bir iman ve inanç ile teslimiyetin nasıl olabileceği düşüncesinin hâlihazır toplumca anlaşılabilmesi şüphelidir. Çünkü her değerli kavram ve öğretilerin insanın liyakati ile doğru orantılı olarak çözülmesi gereken gizemli derinliği vardır. Aynı aşk ve sevgi gibi. Hep tarif edilir ve anlatılır ama herkes kendine göre anlar ve deneyimler.

Bütün kutsal öğreti ve kavramların, yaşamın hayrına pozitif enerjileri vardır. Gerçek bir kabul içinde olmak, böylesine pozitif enerjilerin açığa çıkmasına sebep olmak demektir. Buna sebep olanlar muhakkak görevli ve fonksiyon sahibi hakiki insanlardır. Bu düzeyde olan insanların oluşturduğu manyetik alanlarda toplum anlasa da anlamasa da muhakkak pozitif enerjilerden fayda görür ve beslenirler. Birçok yerlerin özel ve farklı olmasının neden sebeplerinden biri de budur.

Orhan Yarat – 20.3.2012 *ruhsalboyut.com*

 

 

Kabul, hâl dediğimiz aşamaya götüren çok geniş bir kavramdır. Kabul şuura bağlı inanç meselesidir. İlk inanmamız gereken erdemli olmanın bizi yükselteceği ve görünenin arkasındaki gerçeği bize göstereceğidir. Erdemli olmak bir yaşam biçimidir. Erdemli insanlar Yüce Mekanizma tarafından verilen bilgileri daha kolay anlar ve kabul ederler. Kabul Yüce Mekanizma tarafından verilen bilgiye tereddütsüz inanmaktır. (*)   

İnanmak bilgiyi yaşama çevirmek, bilgiye uymayan eylemleri terk etmektir. Herkesten başka olma cesaretidir.

Kabul irade ve azimle mümkündür. Çünkü içimizdeki yüksek insana yani gerçek kendimize hayat vereceğiz. İçimizdeki yüksek insanın, gerçek kendimizin ayağa kalkması, halen ayakta olana yani ego’ya, geçici olana rağmen başarılacaktır. Her an hangisine hizmet ettiğimize bakalım. İçimizdeki yüksek insana kesintisiz hizmet için diğerine hizmetten vazgeçmemiz gerekir. Bu inançtır, kendimizle ilgili bilgiyi kabuldür.

Kendisi ile ilgili bilgiyi kabul eden, tüm insan kardeşlerini de, olan biten her şeyi de kabul eder. Kabul ise perdenin arkasını görmeyi sağlar. Önce inanmak ve kabul, sonra görmek.

Kabul’ün önündeki engellerden biri de hükümlerimizdir. Hükümler gerçeği göremediğimiz için ortaya çıkar. Gerçeği görememek tüm yaşam fırsatlarını yanlış kullanılmasına yol açar. Gerçeği görmenin yolu ise içi başka dışı başka olmaktan kurtulunca açılır. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki, tek bir yanlışlık inanılmaz zararlar yaratır. Bunun nedenledir ki değişim için irademizi, azmimizi kullandığımız kadar Yücelik bize yaklaşmakta, biz bir hatayı düzeltince O’ diğer on hatadan uzaklaşma gücünü vermektedir. Hatta bizi korumak adına yanlış yapabileceğimiz durumları bizden uzak tutmaktadır. Bu O’nun yardımı, merhameti, sevgisidir.

Kabul, gerçeğin eylem yanıdır, dolayısıyla ayrımsız, bütün ve sistemdir. Kabul gerçeğin eylem yanı olduğu için kabulü ve dolayısıyla eylemi gerçekleştiren sevgidir. Sevgi olmadan kabul olmaz. Kabulü sevgiyle açıklayınca kabulsüzlük, Gerçek dediğimiz Yüce Sistemden uzak kalmak yani acı veren bir yalnızlıktır. İnsanı yalnızlıktan kurtaran Yüceliğe dahil eden sevgi enerjisinin frekansıdır.

Kabul teslimiyettir. Çünkü teslimiyet Yüce Olan’ dan gelen bilgiyi, aslında Emri, kayıtsız şartsız kabul etmek ve ona uymaktır. Teslimiyet kulluk görevidir.

Teslimiyet kabulün zirve noktasıdır. Teslimiyet içinde olduğumuzda, nelerin kabul sınırı içinde ve nelerin ise asla kabul edilemeyeceğini anlarız.

Bugün kabulün sınırlarını bilemiyoruz. Yanlış şeyleri kabul ediyoruz, doğru olan pek çok şeyi kabul etmiyoruz. Bulunduğumuz realitede kabul egonun kabulü olarak ortaya çıkıyor. Çünkü egonun, kitlesel zihnin hizmetindeyiz. Egonun frekansındayız. En Yüce kavram dahi tek olarak ele alındığında frekansı düşüyor, yani anlamı değişiyor.

Kendimizi, birbirimizi ve olanları kabul demek “eh ne yapalım, bu da böyleymiş” demek değildir. Kabul “O’ izin verdi ki oldu” demek değildir. Kabul “Bunda da vardır bir hayır” veya “onların kaderleri de buymuş” diye düşünmek değildir. Bu yanlış tutum bilginin bizde ayrı ayrı bölümler halinde kalmasından ve frekansının düşmesinden kaynaklanıyor. Bilgiler birleşmiyor. Kabul, O’nun İzni, kader, hayır, teslimiyet, kulluk, cüzi irade, O’nun Hükmü, O’nun Nasibi vs gibi bilgilerin birleştirilip iç içe geçen anlamların tek resim halinde birleştirilemeyişi dolayısıyla frekansın yükselmeyişi bu görmezliğe ve anlamazlığa neden oluyor, hükümler ortaya çıkıyor.

Hatamız olmadığı halde “olan”lar vardır, hatamız nedenile “ortaya çıkan” lar vardır. Bunları gönül gözü ile ayırt etmek kabul ile mümkündür. Kabul olaylardan bir şuur kazanarak çıkmamızı, zihin ve eylem olarak dönüşmemizi sağlar. Bilgiyi hafızaya kaydetmek şuur değildir.

Kabul, taraf olmadan, hüküm vermeden hizmet etmektir. Kabul Yüce Bilginin yeryüzündeki ışığı olmak, ölmeden önce ölmeyi göze almaktır.

Kabul bizde iyinin, doğrunun, hizmetin, bilginin ve sevginin bileşkesinde ortaya çıkan bir haldir ki bu bilginin bütünleşip tek bir sistem, tek bir Gerçek Bilgisi haline gelmesi, gerçek gözün görmeye başlamasıdır.

(*) Günümüzde insanlık üzerine etkili pek çok mekanizma mevcuttur. Bunların hangileri şer hangileri Yüce Hayır mekanizmalarıdır, bunu ayırt etmek zor olabilir. Ancak egoyu bir tarafa bırakarak akıl ve gönül bir arada kullanıldığında her şey aydınlıktır. Kalbinde sevgi olan, yüksek ahlaki niteliklere sahip, O’nun Rızasını kazanma gayretinde olan insanlar için şaşırmak söz konusu değildir. Çünkü her şeyden önce Yücelik onu korur.

Güney Haştemoğlu – 21.3.2012 *ruhsalboyut.com*

 

 

Kabul, her türlü tetkik, deneme ve yaşanmışlık sonucunda kazandığımız şuur üzerinden, karşımıza çıkan her türlü konuya göstereceğimiz rıza üzerinden varacağımız nokta olmalıdır.

Gerçek kabul içerisinde olmak, kuşkusuz ki O’nun yasası üzerinden hareket etmeyi gerektirir. Her birimiz, farklı şuur algıları üzerinden etrafımızda olup bitenlerin kabulü içerisinde bulunmaktayız. Her şuur seviyesi, yaşanmışlıkların sonucunu çıkartarak, her durum karşısında gerçekte neyi kabul etmemiz gerektiğinin altını çizer. Kabul, onayladığımız bir durumdur ve bu anlamda çok önemli bir husustur. Kabul ettim dediğimiz bir şeyin, altında yatan bütün gerçeklerini de kabul etmiş oluyoruz. Bizlere, gerçeğin de gerçeği olduğu bilgisi verilmiştir. Bu aşamada, neyi kabul ettiğimizi, şuursal gerçekliğimiz üzerinden değerlendirmemizde fayda vardır.

Dünya yaşamı bizlere, insanların kendi koyduğu kurallar üzerinden ortak bir şuur alanı yaratır ve genelde kabul ettiğimiz durumlar bu şuur düzeyinden olur. Bu şuur düzeyi, bize uymasa da birbirimize benzememiz gerektiğini söyler. Ve biz de birbirimize benzemek adına, her önümüze geleni kabul etmeye çalışırız. Tabi bu durum, ruhsal şuur gerçekliğimizle karşılaştığında ters teperek, sırf özenerek kabul ettiğimiz yanlışlıkların içerisine daldığımızı hatırlatır. Bu anlamda, kabul etmemiz gereken her durumda iç sesimize danışıp, rızasını almakta fayda vardır. Çünkü orası, özümüz üzerinden çektiğimiz, gerçekte ne istediğimizi belirleyen yerdir.  

Dünya da bulunuşumuz, ruhsal olgunluğa erişmemiz için, O’nca bizlere bahşedilmiş bir fırsattır. Bu fırsatı iyi değerlendirmek, şuurumuz üzerinden O’nun katında neyi ne kadar doğru yaptığımızla alakalıdır. Kabul içerisinde olmak, her türlü durumda Onun yolunda hareket etmektir. Bu durum, birbirimizi sevgi üzerinden kabul etmemizi sağlatacaktır. Kabul, sevgide birleşmedikçe yerince olmayacaktır. 

Tarık Öztürk - 24.3.2012 *ruhsalboyut.com*                   

 

 

Kabul, içine almak, içselleştirmek, kabul edilenle gönülce bütünlemek ve kalben tasdik etmektir. Kabul bizi bir üste taşır. Verdiğimiz hükümlerimiz ise olduğumuz yerden daha da aşağı çeker.  Kusursuz olmadığımızdan her zaman peşin hükümlüyüzdür ve gerçek olayları tersinden görürüz. Neleri kabul ederiz? Bizi şekillendiren, bugün bulunduğumuz konuma getiren, benliğimize egemen olan, kapsama alnında tutan kabullerimiz ve hükümlerimizdir. Hepimizin bugün farkında olmadığımız mevcut potansiyellerimiz, kabul denen bu gizli mekanizma sayesinde açığa çıkar ya da hükümlerimiz yüzünden daha derinlere gömülür.

Toplumsal hükümlerimiz güçlü bir girdap gibi bizi içine çeker zorlu bir baskı uygular. Duygularımızı hissedemez belli kalıplar içinde hapsolur kalırız. Ve hükümlerimiz duygularımız ile hiç bir zaman buluşup tanışamadıklarından özgürlüğün ne olduğunu bile bilemeyiz. Hatta kendimizi hiç bir zaman önemsemez, hakim olduğumuzu sandığımız kaskatı değerlerin içinde başkaları için yaşar, kendimizi devamlı eleştirir, yapmak isteyip de yapamadıklarımız için üzüntü ve öfke duyar, elimizdeki hiç bir fırsatı kullanamayız. Ve biz bu durumdan kurtuluncaya kadar hiç bir güzel vasfımızı geliştirememiş hiç yaşamamış gibi oluruz.

Bilgi her yerde var bizde eksik olan biliş, fazla olan da hükümlerimiz. Bilgi bir kalıptır, herkes onu alabilir ama o kalıp yerine oturtulmazsa işlev göremez, biliş meydana gelmez. Sevginin en güçlü yaratıcı enerji olduğunu biliyoruz, söyleyip duruyoruz ama o kalıbı yerine oturtamadığımız için sevgi bizde biliş olmuyor. O enerjiyi yaratıp kullanamıyoruz ve sevgiyi bir alış veriş gibi görüyoruz, dolayısıyla o Yüce Kabul'e ulaşamıyoruz.

Bu durumdan kurtularak kendimiz için özgür bir alanı nasıl yaratırız. Kabulü başardığımızda saklı potansiyellerimiz nasıl meydana çıkar?

Hükümsüz olduğumuzda yapmayı kabul ettiğimiz hayır yolundaki her eylem, o güne kadar göremediğimiz yeni ufuklar açar. Aslında her eylem bir öğrenme sürecidir. Sadece hükümsüzce eylemimizi seçelim ve başlayalım. Böylece önümüzde daha önce bilmediğimiz merak ve heyecan dolu, macera dolu ve belki de zorluklar içinde öğreneceğimiz bir alan açılır. Bize düşen önce bilgilenmek, gözlemlemek, duyarlı olmak, birçok şeye hazır olmak.

Biliyoruz ki yaşamda zorlukla kolaylık, sevinçle keder yanyanadır. Her zaman istediğimizi bulamayız ama istediğimiz şeyi buluncaya kadar bu yolda nasıl yürüyeceğimizi araştıran, bulan ve bilen olacağız... diyeceğim ama bu yolda, O'na giden yolda istenenlerin de beklenenlerin de, bilineceklerin de sonu yoktur. Her güzelin üzerinde daha da güzelin olduğu müjdesi var. Şüphesiz hiç bir zaman yalnız değiliz. Elimiz her zaman tutulur. Yardım her zaman vardır. Ama gayret ve çaba her zaman bizden olmalıdır. Bu yol “içimizdeki altın madeninin” keşfine giden yoldur. Egolarımızın, hükümlerimizin çamuruna bulanmış manevi pırlantalarımızı temizleme yoludur". Hepimize bu yol açık olsun.

Günal Gölhan - 24.3.2012 *ruhsalboyut.com*

 

 

Bildirilenleri kabul etmek inançtır. Bildirilenlerin bir kısmını kabul etmek, bir kısmına şüphe ile bakmak ise o konudaki inançsızlığımızı gösterir. İçinde şüphenin yer aldığı bir durumda ne inanç kalır, ne de bu inancın getirdiklerini kabul.

Yaşadığı olayları kabul içerisinde yaşayan bir insan, diğer insanlara nazaran daha mutlu ve huzurlu bir yaşam sürer. Öncelikli olarak insan başına gelen olayların, kendi ihtiyaçları neticesinde, tecrübe edinmesi gerektiği olaylar olarak algılamalı; bu olayların onun doğru veya yanlış yaptığı davranışlar neticesinde karşısına çıktığı sorumluluğunu kabul etmelidir. Pek çok dinde de görebileceğimiz üzere, insanın kaderine karşı çıkmaması, başına gelen olaylara karşı itaatkâr olması istenmiştir. Bu konu ise yine insanlar tarafından çarpıtılmış; kaderine razı ol, hiçbir şekilde sorumluluğu üzerine alma, tüm sorumluluğu da bu kaderinin üzerine at şeklindeki düşünceler günümüzde çoğu insan tarafından uygulanmaktadır. Kaderine razı olmak demek, karşılaştığı olayın sorumluluğunu almak ve olanı kabul etmek demektir. Evrensel tekâmülümüzü, güçlü bir akıntıya benzetir isek çoğu kişi akıntıya karşı direnç gösterip, ona karşı yüzmeye çalışmaktadır. Zorla birşeyi oldurmaya çalışıp, olanı kabul etmezler. Akıntıda onları bir o yana, bir bu yana savurur gider. Kaybolan ise çok değerli olan zamandır, lüzumsuz yere aynı şeylerin üstüste tecrübe edilmesidir. Bize düşen bu akışa teslim olmak, onunla birlikte yüzmeyi öğrenmek ve bunun sonucunda onunla birlikte çalışmaya başlayıp, onun akış hızını yükseltmektir.

Olanı kabul edememek, bir takıntıya dönüşür insanda. Kişi bu takıntı yüzünden, bu kabulsüzlük yüzünden sürekli olarak o olan olaya enerji harcar, aynı akıntıya karşı yüzmek gibi ve bu harcanan enerjide o insanı ruhsal ve bedensel olarak yıpratır, daha da ilerler ise hastalıklara bile sebep olabilir. Halbuki boşa harcadığımız bu enerjiyi, hayatımızda birşeyler yaratmak, ihtiyaçlarımız karşısında ondan güç almak üzere kullanmamız gerekirdi. Varlık edindiği tecrübeden ders almıyorsa, olanı kabul etmiyorsa, sürekli olarak mevcut enerjisinden harcamak durumunda kalır. Bu da yeni tecrübeler edinip, şuursal olarak gelişmesi için hazır bulundurması gereken enerjisinin yokluğundan, tekamül yolculuğunda geride kalmasına sebep olur.

Turgut Özbek - 26.3.2012 *ruhsalboyut.com*

 

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi 94145502 kişi ziyaret etti, Şu anda 279 kişi sitede.