TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 26 Nisan 2024 Cuma

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon


HAFTANIN SORUSU 
OKUYUCU YAZILARI


 

 

Şuurumuzun gerilemesi mümkün müdür ?  


 

 

         Şuurumuzun gerilemesi ya da başka bir deyişle tekâmül seviyemizin düşmesi bir yere kadar mümkün olabilir. Bazı etapları geçmiş ancak atlanması gereken eşiklerde takılmışsak o geçtiğimiz etapları kaybetmemiz kaçınılmaz olabilir. Zira ruhsal yasalar gereği, durmak geri düşmektir. Sadece ilerleme gayretimiz etkili bir şeklide sürdürüldüğü zaman geri düşmemeyi başarabiliriz.

         Bir yaşamın büyük ölçüde boşa geçmiş olabileceği bir gerçektir. İnsan ömrü tekâmül fırsatları açısından uzundur, ancak fırsatlar kullanılmazsa biteviye geçen yıllar ömrü kısa gösterir. Koca bir ömürde ruhsal kazanımların hiçe yakın bir düzeyde kalması acı olmakla birlikte sık görülen bir durumdur. Yaşam boyunca elde edilen bilgilerin ve tecrübelerin neticesinde insanın şuur kazancı bir kabın dibinde kalan tortuya benzetilmektedir. Bilgiler ve yaşantılar unutulur ancak onların içselleşmiş olan tesirleri kişinin hal ve ifadesini belirler.

Biyolojik yaşamın sonunda, kalıcı varlığımızla birlikte götürebileceğimiz kazançlarımız, yalnızca o şuur değerleridir. Yeterince içselleşmiş olan değerler artık varlığımıza mal olur, ruhsal yapımıza dâhil olurlar ve kaybedilmezler.

Altan Gürol – 31.1.2011  *ruhsalboyut.com*

 

 

 

Varlığımız ne dünya yaşamı ile başladı, ne de dünya yaşamı ile son bulacaktır. Mikro enerjiden insana kadar devam edegelen evrimsel gelişimde bilgiler, deneyimler ve tecrübeleri genlerimize kotlayıp şuur alanımızı geliştirdik ve halen de geliştirmeye devam ediyoruz. Her birimizin şuur alanı, farkındalığımız kadardır. Farkındalığımız ise birikimlerimizin bütünselliği sonucu oluşan bilincimiz kadardır. Bilinç oluşumumuz da birçok yaşamlar sonucu göstermiş olduğumuz evrimsel gelişmemizin bir sonucudur. Ve bu şekilde bir kapsam alanı oluşturan şuur alanımız tekâmülümüzün sonucu olan kazancımızdır.

Nitekim kullanmış olduğumuz fiziki kalıbımızdaki her türlü arızadan dolayı meydana gelen bilinçsizlik oluşumu bir geri gitme olarak algılanamaz.  Asıl olarak dikkat edilmesi gereken husus bedenin sağlığı ve kullanımıdır. Ve büyük bir çoğunluğumuz bedenlerimizi tanımıyor, yeteri kadar özen gösteremiyoruz. Bir kalıp ve vasıta olan bedenimizin yeterliliği veya yetersizliği her şeyde olduğu gibi sahip olduğumuz şuursal alanında yeterince kullanılıp kullanılmadığını belirler.

Şuur alanı bedenle bağlantılı değildir. İnsan sahip olduğu şuur alanından ancak dünya yaşamında sağlıklı şartların mevcudiyeti oranında faydalanmaktadır. Bunun yanında insanın şuur alanını genişletmesi kendi gelişimi ile ilgili bir durumdur. Bunun yanında her ne sebepten olursa olsun durgunluk, durağanlık ve tembellik içinde olmak, gelişme azim ve gayreti içinde olanlara göre yetersiz ve eksik olabilir. Ve bu durum geçmiş şuursal kazançların kaybı değildir. Burada dikkat edilmesi gereken husus şuursal gelişimde devam edegelen zaman kaybıdır.

Orhan Yarat – 1.2.2011 *ruhsalboyut.com*

 

 

 

Bu soruya evet ya da hayır diye bir cevap vermek pek sağlıklı olmaz. Henüz insan kendi şuurunu ve şuur düzeyini tam olarak kavramış bir durumda değildir. Ancak ilahi bilgilerin ve yasaların doğrultusunda anlamaya ve yaşamımıza soktuğumuz oranda da kavramaya çalışıyoruz. Burada şuurun gerilemesinden çok daha fazla ilerlememesinin bir sorun olduğudur. Ruhsal yasalar her şeyin hareket ettiğini, durağan olmadığını söylemektedir. Yani durağan olan her şey varoluş içerisinde yerini muhafaza edemediği için yasa gereği geriye düşecektir. Bu bakış açısından gerilemesi mümkündür ancak kazanımlarının elinden alınarak irtifa kaybetmesi değil yeni kazanımlar içinde olmadığı için bir gerileme söz konusudur.

Bir bilgide “şuurun mukaddes bir varlık” olduğundan bahsedilmiş gerçek şuurlanmanın da olaylarla veya herhangi bir olayın yarattığı hadisede görülmediği ancak onun yaşanmayla insana nasip olacağı bildirilmişti. 

Şuurlanma, ruhsal yasalara uygun yaşamayla olabildiğine göre rasgele yaşanmışlığın da bir şuurlanma olmadığını anlamamız gerekir. Yaşamın içindeki incelikleri fark ederek yaşamak, bizlere gerçek şuurlanmayı getirecektir. İnsan yaşamda ustalaşmalıdır.

Yaşamda ustalaşmak, düşüncelerimizde derinleşerek gönül telimizi titreştirecek doğru isteklerde bulunmakla mümkün olacaktır.

Oğuz Demir - 1.2.2011 *ruhsalboyut.com*

 

 

 

İnsanda şuurun gerilemesi, günlük hayatta aldığımız yanlış kararlarla, ya da insan ilişkilerimizde bilincinde olduğumuz değerleri eyleme geçirmemek" ile mümkündür. Kişinin edindiği değerler -yani bilgiler-kullanılmadığı takdirde kaybedilir -ki burada da bir kayıp, yani şuursal anlamda bir gerileme söz konusudur. Bir bilgiye sahip olmak ve hatta onunla ilgili konuşmak bizde bir borçlanma yaratmaktadır. Bu borç "çalışma" borcumuzdur. Çalışma yapılmadığı takdirde bilgi eyleme geçemediği için, kişiyi aşağı doğru çekmeye başlar.

         Hepimiz yaşadığımız müddetçe türlü olaylar yardımı ile şuurlandırılmaktayız. Karşımıza çıkan iyi ya da kötü her olay, insanlarla ilişkilerimiz, bizlere yaratıcı tarafından şuur seviyemizi yükseltmemiz için tanınan bir şanstır. Kişinin başına gelen olayları kabullenmemesi, isyan duygusu, ya da yaşadıklarından bir çıkarım yapmaması yine şuursal anlamda yaşayacağı kayıplardır. Çünkü tanınan şanslara rağmen kişi şuursal gelişimi kabul etmemektedir. Kabulleniş, şuur yükselmesini gönülden istemek anlamına da gelir. Bizlere "İkiyi bir etmeden (gönül+akıl) şuur açılmaz"  denilmiştir. Gönül açıklığı -yani şuursal gelişimi gönülden istemek olmadan da akıl ve gönül bir olmaz. "Biliniz ki, gönül olmasa akıl çalışmaz..."

Gönül açıklığını aynı zamanda yüce sistemden bir talep olarak da değerlendirebiliriz. Gönlü açık kişi, hayırda kalmayı da talep etmektedir. Akıl da, burada devreye girer; muhakeme yeteneğini sağlar. Şuurlanma da, gönlün açıklığı ve hayra giden yolun akıl yardımıyla bulunması ile olur.

Şehnaz Çalışkan Demir - 1.2.2011  *ruhsalboyut.com*

 

 

 

Büyümeyen şey küçülür. Bizsel şuur, Dünya üzerinde deneyimlerimiz doğrultusunda oluşturduğumuz bilebildiğimiz tarafımızdır. Ortak şuur alanımız da, bütünlüğün hayrı için bizlerin bilmesi gerektiği yer manasını taşır.

         Ortak şuur, gelinilebilinen gerçekliğin yaşanılmış bütünlüğüdür. Bu bütünlük bizlerin eğitimi ve daha üst bir şuura ulaşmamız, şuur alanını genişleterek, geriden gelenlere daha çok yardım amacını taşımaktadır. Gerçek manada bilinçlenmemiz, O’nun bilgisine dâhil olmamızla başlar. O’nun bilgisine girdiğimiz yer, bilgisi üzerindeki düşüncemizin eylem aşamasındaki deneyimsel oluşumudur. Yaşanılan bilgi, O’nun bize bahşetmiş olduğu (Çinlilerde Chi, Hintliler de Prana diye de adlandırılan) sevgi enerjisi üzerinden anlaşılır. Şuurumuzun genişlemesi ve daha bir üst şuura ulaşmamız bu sevgi enerjisini içimizde gerçek manada daha da büyüterek olacaktır.

         Şuurlanmak, yeni bir bilginin işlenmesi üzerinden şifalanmak anlamını da taşır. Ruh, Zihin, Beden üçlüsünün bizlerde şifa bulduran dengede oluşu, öğrenilecek her yeni bilgiyi bilince çevirmekle olacaktır. Bunun yegâne yeri de gönül üzerinden Yaratanın Sevgisine vakıf olmaktır. İçimizdeki sevgi ne kadar büyürse o kadar şuurlanır ve çehremizi o kadar sevgi enerjisiyle doldururuz. Şuurumuzun gerilemesi de tam tersine sevgisiz kaldığımızda mümkün olur.  

Tarık Öztürk – 4.2.2011  *ruhsalboyut.com*

 

 

 

Şuurumuz, ruhsal boyut basamaklarında yükselmeye devam ettiğimiz sürece açılır. Bu da bütün iyi hasletlerimizi, bütün yaratılışa vakfetmekle olur. Şuurumuzun gerilemesine gelince: Eğer bir insanın hayatı motamo aynı durağanlıkta ise, hiçbir şey için gayret göstermiyorsa; bilinci aynı yerde dursa bile, sosyal ve ruhsal hayat ilerlediği için şuur geride kalmış olur.                     

Irmak Nacar – 4.2.2011  *ruhsalboyut.com*

 

 

 

Yüce Sistemin parçası olan Varlıkların asıl varoluş amaçları kendilerini geliştirmektir. Tabiatın ve Evren’in temel prensiplerinden biri olarak; Varlığın stabil halde, olduğu yerde kalması mümkün olmadığından, Varlık eğer ilerleyemiyorsa, mutlaka geriye doğru gitmektedir. İnsanın şuurlanması içeriden veya dışarıdan gelen bilgiyi, eyleme dökmesi ile birlikte oluşur. Ancak bu eyleme dökülme işleminin bazen defalarca kere tekrarlanması gerekebilir. Şuur gerilemesi denilen olay ise bu bilginin belki hiç, belki de yeteri derecede eyleme geçirilmemesi sebebi ile oluşabilir. Çünkü öğrenilen bilgi kişide yük oluşturmaya başlar. Kişi öğrendiği bilginin gereklerini bilinçli veya bilinçsiz olarak yerine getiremediğinden bu önce ruhsal bir dengesizliğe, daha sonrada şuur gerilemesine yol açabilir. Stabil kalınamaması kuralı gereği öğrenilen bilginin üstüne, mutlaka bir üst şuur bilgisi gelmesi gerekmektedir ki, böylece yaşamın amacı olan tekâmül sağlanabilsin.

Turgut Özbek – 4.2.2011 *ruhsalboyut.com*

 

 

 

Şuur, realitemizin diğer yüzüdür.  Şuur yaşadığımız realiteye göre tezahür eden sevgidir.

Her realite basamağı için belli bir zaman tayin edilmişse ve bu zaman sonlandığında hala aynı basamakta duruyorsak ne olacaktır? Zaman sonlanmışsa o zamana ait mekân ve fırsat da ortadan kalkacaktır. İnsan henüz zaman ve mekânla var olmaktadır. Zaman ve mekân ortadan kalkmışsa insan için ortada hiçbir şey kalmaz. Çünkü her şey şuurlulukta vardır.

Neden seviniz, bilgiyi eyleme geçiriniz, değişiniz ki kalbi mühürlenenlerden olmayınız deniyor? Mühürlü bir kalpte ne sevgi ne de şuur yer alamaz. Mevcut da kaybolur.

Mevcut şuur daha yüksek şuura ulaşma ümididir. Zaman kullanılmıyorsa ve durağan bir safha yerleşmişse ait zaman bittiğinde ümit de kalmaz.

İnsan yeni bir gerçeklik yaratmak üzere var edilmiştir. İnsanın var olma amacı o yeni gerçekliği yaratmaktır. O noktaya gelinceye kadar mutlak kazanılmış bir durum olamaz. Kaldı ki o bilemediğimiz mertebeye ulaşıldığında artık her şey tamam mı olacaktır? Bir defa varoluş bitmeyen bir eylem üzerine kurulmuştur. Her an bir yıkım ve yok oluş, her an yeni bir gerçekliğin yaratımı söz konusudur. Dolayısıyla varlık şuurun sonsuz defa sonsuz tezahürlerine uyum sağlamak durumundadır. Uyumun sağlanamadığı yerde geri düşüş ve yıkım muhakkaktır.

Bu ifadeler insanı korkutuyor. İnsan kazandığı şuurun kaybedilebileceği bilgisi karşısında karamsar oluyor. Bunun nedeni dünya realitesindeki çalışma / gayret etme / yorulma / eziyet çekme, sonra da bunların karşılığında, kazanma / sahip olma / dinlenme / sefasını sürme gibi bir anlayıştır. Çünkü dünya realitesinde sevgi devrede değildir. Hâlbuki ruhsal realite de esas olan sevgidir. Sevginin olduğu yerde çalışma ve gayret, yorulma ve eziyetle birlikte değildir. Çalışma ve neşe iki temiz kardeştir, ifadesi verilmiştir. Gerçek bir şuur hali neşe, şifa, hafiflik, huzur hali olduğu için muhafazası, dünya değerlerini muhafaza etmekten çok daha kolaydır. Yeter ki kendimizdeki halin gerçek şuur hali mi, yoksa sadece bilgisine sahip olma halimi olduğunu ayırt edebilelim.

Güney Haştemoğlu – 6.2.2011 *ruhsalboyut.com*

 

 

 

 

 

 

 

 

 

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.