LBL_YAZI
SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 25 Nisan 2024 Perşembe

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon


HAFTANIN SORUSU 
OKUYUCU YAZILARI

 

 

Bizi Gerçeğe Açan

Sezgilerimizi Nasıl
Geliştirebiliriz?  

 

 

Gerçeği hissetmek, fark etmek ve anlamak bir şans, mutluluk ve şükür halidir. Anlamasak da gerçeğin var olduğunu, olabileceğini bilmek ayrıca doğru yolda olduğumuzun bir kanıtıdır. Daha hazır değilken, bilgi ve liyakat sahibi olmadan, hazmedemeyeceğimiz gerçeklere karşı duyarlı olmak, aynı zamanda aydın ve açık olduğumuzun bir göstergesidir.      

Gerçeği arzu etmek ve her şeyi ile kendini anlamaya adamak tekâmülde bir esasın başlangıcıdır. Ancak gerçeklerin anlaşılması da tekâmülle orantılı olarak kademe kademedir. Hazır olmadan, birçok hasletlerin gelişimi ve olgunlaşması oluşmadan istek ve tutku içinde olmak, bunalımlara, sıkıntılara ve depresyonlara sebep olabilir.   

Bir istek ve tutku ile yola çıkan insanın amaca ne kadar yakın olduğunu ancak kendi bilir. Bu yol tekâmül yoludur. Bugün kutsal kitaplar ve tebliğlerden biliyoruz ki, ne kadar karma olsa da, ne kadar noksanlık ve eksiklikler varsa da ruhu tatmin edecek yüksek hedeflere varmak mümkündür. Çünkü rahmet ve bilgi kapılarının ardına kadar açıldığı zamanları yaşıyoruz.

Haslet ve yeteneklerimizin gelişmesi, sezgi ve farkındalıklarımızın bizleri tatmin edecek, hal ve huzura ulaşabilmemiz için kutsal kitaplardan tutun, tebliğlere kadar önerilen yaşam tarzını benimsememiz gerekir. Bu yaşam tarzı bir metanet ve sabırla, saflıkla, içtenlikle ve samimiyetle olması gerekir. Örnek olarak murat ettiğimiz sezgilerimize merdivenin onuncu basamağında sahip olabileceksek, vazgeçemediğimiz, yüklerimiz birkaç basamakta bizi yoracak ve oyalayacaktır. Öyle ağırlıklarımız olmalı ki, onuncu basamağa kadar bize engel olmamalıdır. Onun için herkesin kendine göre deneyimlemesi gerekenleri yaşamadan bilgi ve bilincine varıp genlere kotlamadan ve böylelikle ağırlıklarından kurtulmadan bu hasletlere ulaşması mümkün olmaz. 

Orhan Yarat – 25.10.2010  *ruhsalboyut.com*

 

 

 

 

Üzerinde olunan her konu bir açılıma uğrayacaktır. Sezgilerimiz, iç sesimizin, özümüz üzerinden bize anlatmak istediği gerçeklerdir. Gerçek, bulunduğumuz noktanın üzerinden işler ve bizim daha üst bir gerçeğe çıkmamız için doğru sezgilerimizi kullanmamızı ister.

         Dünya üzerindeki her şey deneme yanılma yolu ile karşımıza çıkar ve biz de bu şekilde doğruyu yanlıştan ayırt ederiz. Yaşanmışlık, soğuk ile sıcağın farkını üzerimizdeki etkisi gibi belirler. Bu fark bizim algılayışımız üzerinden işler. Sıcağın soğuktan farkını ancak deneyimleyerek anlayabiliriz. Şimdinin gerçeğinden daha üst bir gerçeğe ulaşmak, dünün bilgisini bırakmaktan geçer. Özümüz üzerinden işleyen sezgilerimiz, bizim gerçeğimizi bize gösteren, fakat bir türlü üzerimizden atamadığımız yanlış alışkanlıklara işaret eder. Bu da, alışkanlıklarımızdan kurtulamadığımız için egomuz üzerinden bizi rahatsız eder. Değiştiremediğimiz her eski bilgi de bizi O’nun gerçek bilgisinden uzak tutar.

         Gerçek sezgilerimiz, O’nun bize söyledikleridir. O’nun söylediklerini her yerine getirmemiz, sistemle bir bütün oluşturduğumuz anı yaşamamız demektir. Gerçeğin sezgisini, ancak O’nda kaldığımız an’da geliştirebiliriz.

Tarık Öztürk - 31.10.2010  *ruhsalboyut.com* 

 

 

 

 

Sezgi, bilginin ilk halidir. Doğruluğu kesinleştikten sonra bilgi halini alır. Düşünme faaliyeti sırasında, bir durum karşısında, ya da görünüşte hiçbir şey olmuyorken ama gerçekte bir nedeni varken sezişler olabilir. Bir anda çakış şeklinde olurlar, üzerinde durulmazsa unutulurlar.

Düşünmek zekayı ve görüşü açar, görünmeyen antenlerimizle çeşitli sezgileri çekeriz. Düşünebilmek için zihni beslemek gerekir. Mevcut bilgilere ulaşmak, gözlem veya deney yapmak düşünceyi tetikler. İnsan hiçbir zaman yalnız değildir, içiçe boyutlarda yardımcı ve tamamlayıcı varlık sistemleriyle birlikte varolur. Zihni ortak bir alandır. Düşünürken bu boyutlar ile bağlantıya geçer.

Zihni birçok klavyesi olan bir bilgisayar ekranına benzetebiliriz. Ekrana düşen cümlenin nereden geldiğini bilmek çok ileri bir farkındalıktır. İnsan onu çok doğal olarak kendi düşüncesiymiş gibi algılar. Bu işleyiş hakkında biraz haberdar olduğunda ise daha temkinli davranır. Kendini rastgele düşüncelerin erişemeyeceği bir arınmışlığa yükseltir ve ulaştığı düşüncelerin kendisine yalnızca ait olmadığını bilir.

Düşünme faaliyeti ciddi bir iş olarak düzenli ve yeterli sıklıkta olmalıdır. Böyle olduğunda beyin düşünmediği süre içinde daha derin düzeyde çalışmaya devam eder ve her zaman sezgilere açık kalır. Düzenli bir çalışma, elbet ki düzenli ve doğru bir yaşam biçimini gerektirir.

Sezgiler önyargılara veya kehanetlere dönüştürülmemelidir. Olasılık olarak görülmelidir. Örneğin yeni tanıdığımız bir kişi hakkında bir olumsuz bir sezgimiz olabilir ama bu sezgi davranışlarımıza gerçekmiş gibi yansırsa haksızlık etmiş oluruz. Kehanet ise gelecekte ne olacağını sezmeye çalışmaktır ve aslında gereksizdir. Zira gelecekte her şey olabilir ve her ne olacaksa olsun biz bugünümüzü doğru yaşamak ve her olasılığa karşı tedbirli olmak durumundayız. O zaman kehanete ihtiyaç kalmaz. Aksi halde kehanet gücümüzü düşürmekten başka bir işe yaramaz.   

Altan Gürol – 31.10.2010 *ruhsalboyut.com*

              

 

 

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.