TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 29 Nisan 2024 Pazartesi

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon

 

Perispri ve Ruh-Beden Bağı

 

           Klâsik spiri­tüalizmin kurucusu Allan Kardec şunları söylüyor: "Bedenle ruhu birleştiren bağ, ya da perispri, yarı madde­sel bir çeşit zarftır. Ölüm, en dışta bulunan zarfın parçalan­masıdır. Ölümden sonra ruh ikinci bedenini korur. Bu da onun esirî (etherique) bedenidir. Bu beden olağan haldeyken bize görünmez. Ama aparisyon olaylarında olduğu gibi, geçici olarak görünür. Hatta elle tutulur." (Aparisyon: Ölmüş insan ruhlarının perisprileriyle dünyadakilere görünmesi olayı.)

 

           Spiritüalistlerin ve Gabriel Delanne'ın sözlerini teozoflarınkilerle karşılaştırırsak aradaki sadelik farkı görülecektir. Spiritüalistlerin bugünkü bilimsel etiğe uygun ifadelerindeki mantıkî ve kap­samlı düşünceleri ortadadır. Klâsik bakış açılarının bazı belirsiz görünen nok­talarını açıklamak ve bir noktada onları genişletmek zorunlu­luğu olacaktır. Bu zorunluluk, klâsik spiritizmayı "ne­o-spiritüalizm" adı altında yeniden değerlendirmeye yönelten etkenlerden biri olmuştur. Klasik spiritizma ile neo-spiritüalizm arasındaki farklar, esas­larda değil ayrıntılarda ortaya çıkar. Bu da, tekâmül yasası uyarınca sürekli değişmesi kesin ve kaçınılmaz bir gerçeklik koşuludur.

 

           Gabriel Delan­ne'ın yazılarından da anlaşılacağı gibi, ruhla madde arasında doğrudan bir bağın bulunamayacağına ve ruhun nitelikleriyle maddenin niteliklerini karşılaştırma olanağı bulunmadığı spiritüalist bir görüştür. Böyle olunca yalnız maddelere özgü mekân kavramı ruh için söz konusu olamaz.

 

           Zaman ve mekân kavramı, en yüksek anlamını üç boyutlu kâinatımızda kazanır. Hatta burada bile maddeler yükseldikçe mekân konusu benimsenen anlamdaki değerini de­ğiştirmeye başlar. Yer tutma ve yer alma gibi mekânla ilgili nitelikler, daha fiziksel maddelerimizin kapsamından yavaş yavaş çıkmaya yüz tutar. Dünyada yüzlerce radyo istasyonunun aynı anda yayın yapmasına karşın, radyomuzu istediğimiz dalga uzunluğuna ayarlayarak yayınları ayrı ayrı dinleyebiliyoruz. Teknik olanakların artması sayesinde, bu merkezlerin sayısı bin, on bin, yüz bin olsa bile, yine de ufacık odanızda, küçük bir düğ­me hareketiyle bir merkezi diğerine karıştırmadan bulabiliriz. Dahası, bu frekans sayılarının azalıp çoğalması ve radyo is­tasyonlarının sayılarının artmasıyla odamızın hacmi arasında bir bağlantı yoktur. Başka bir deyişle, bu milyonlarca ve milyarlarca frekansın odamıza sığıp sığmayacağını kimse düşün­mez. Oysa bütün bunlar maddesel titreşimlerdir ve maddeyle aktarılabilirler. Bu durum, maddelerin inceldikçe, yer tutma ve yer alma gibi kaba maddelere has özelliklerden kurtulma­ya başladığını gösterir.

 

           Radyo dalgalarından çok daha akışkan ve esirî olan ruhun kullandığı yüksek maddelerde, bu halin daha da geniş bir ölçüde gerçekleşmesi doğaldır. Hatta teozofların bedenler hakkındaki değerlendirmelerindeki yanılmalar, mekân kavramından soyutlanamamaktan kaynaklanmaktadır. Üç boyutlu bir kavrayışa hapsolmuş dünya insanı kendisini zaman ve mekân kavramından ve üç boyutlu düşünce tarzından kurtarmasına olanak yoktur.

 

           Özetle madde boyutsal kavramla birlikte bilebildiğimiz tüm özelliklerini kaybeder. Bu durumda onların ruh sistemi üzerine bağlantıları kolay anlaşılamayacaktır.

 

'Ruhsal Arşiv'

 

21.12.2008 *ruhsalboyut.com*

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.