Tibet işi spiritüel elbise

         Spiritüel öğretiler, tıpkı bilimkurgu filmlerinde görebileceğimiz kıyafetlere benzerler. Hani böyle bir kıyafeti üzerinize geçirirsiniz ve bir süre sonra şekillerini değiştirirler ya o filmlerde, işte bu öğretilerin de yapısı böyledir. İlk başta ruhanî teknolojinin büyük mucizesi gibidir bu bilgiler ve üzerinize alıp geçirme kısmı yani öğrenme kısmında da daha henüz nasıl şekil alacağı belli değildir. Fakat zaman içinde “içiniz” nasılsa ona uygun şekillenmeye başlarlar ve sonunda da ne olduğunuz, onun şeklini belirler. Kişi hayatında neyi kovalıyorsa, elde etmeyi arzu ettiği ne ise, öğretiler de kişi üzerinde, onun arzularına göre şekil alacaktır. İşte Reiki ve benzer öğretilerin olumsuz algılanışlarında da bu örnekle anlatmaya çalıştığımın rolü büyüktür.

 

         Spiritüel öğretilerin çıkış kaynağı Doğu’dur. Doğu, manevî hayat ve değerlerin güçlü olduğu bir yapıyı temsil eder. Bunun tam zıttı ise Batı’dır. İşte Doğu’nun değerleri ile karşılaşan Batı, “Ne zamandır aradığımız buydu” çığlıkları ata ata Doğu öğretilerinin üstüne atlamış, daha sonra da bu öğretileri kendi yapısına uygun biçimde dönüştürmüştür. Bu dönüşümün sonunda da Doğu öğretileri, Batı dünyası için yeni bir kazanç kapısı haline gelmiştir. Mesela artık ABD’de adım başı Reikiciler, Yogacılar, Feng Shuiciler bulabilmek mümkün ve bu kişiler, insanların manevî boşluklarını doldurma çabalarından büyük kârlar elde ediyorlar. En baştaki örneğe uyarlayacak olursak; sayılanlar gibi öğreti satıcılarının üzerlerinde spiritüel öğretiler, hani bizde otantik pazarlarda gördüğümüz Tibet işi elbiseler gibi durmuş ve satıcıların “gel vatandaş gel, mutluluğun, huzurun kralı burada” çığırtkanlıklarına eşlik eden güzel bir aksesuara dönüşmüştür. O ana kadar da “paran var mı var, bastırırım paşalar gibi mutluluğun da, huzurun da gözüne koyarım” düşüncesiyle hareket eden müşterilerde koşa koşa bu satıcılara gidip, o Tibet işi kıyafete dönmüş öğretileri alıp üzerlerine geçirmişlerdir. Sonuç ne olmuştur peki? Müşteri üzerindekini tüketince yeni arayışlara girmiştir ve satıcılar da aynı malları yeni isimlerle pazarlayıp kârlarını arttırmaya devam etmişlerdir. (Piyasada klasik Reiki öğretisinin yanında, bir sürü farklı isimli Reiki olmasının nedeni de budur. Bazı eklemeler ve çıkarmalarla birlikte hepsi en temelinde Reiki’dir.)

 

         Yurtdışında almış başını gitmiş bu süreç, ülkemizde de yaşanmaya başladı ve daha Türkiye’ye girişi 10 sene bile olmayan  Reiki öğretisi, kısa zamanda tüketilip atılan bir kıyafet markasına dönüştü. Dışardan bakanlar için Reiki, zenginlerin tükettiği bir mal gibi algılanmakta ve farklı tepkiler toplamakta, içerdekiler ise “Ay sen sadece Reiki mi biliyorsun, bak ben Morcivet Reiki’yi öğrendim. Zanzibarlı bir üstat bulmuş, Reiki’den beş kat daha iyiymiş” şeklinde birbirlerini yeni markalara yönlendirmekteler. Yani kısacası anlayacağınız, kapitalist sistem Doğu öğretilerini de bir güzel dönüştürüp, pazara sunmayı başarmıştır. (Eh, her şeyin toptan bozulmuş olmasına imkân yok elbet, ama maalesef kuruların yanında yaşlar da cayır cayır yanıyor anlattığım nedenlerden ötürü, bu üzücü.)

 

         Peki diyeceksiniz ki, işin “hakikat”i ne? Kendini gerçekten arayan, özünü keşfetmeye, kendinin kim olduğunu bulmaya çalışan insanların üzerinde de öğretiler, neredeyse hiç yokmuşçasına hafif ve şeffaf bir şekil alırlar ve kişiye yolculuklarında yardımcı olurlar. Zaten o kişilerin derdi de bir elbise bulmak değildir hani ve o öğretileri de üzerlerine geçirmek için değil, onların özünü kavrayıp, içsel yolculuklarında yol haritası olarak kullanmaya çabalarlar. İşte siz de böyle olduğunuzu hisseden biriyseniz, zaten karşınıza yine kendini bu yola adamış insanlar ve öğreti üstatları çıkacaktır, tıpkı tezgahtaki satıcıların da çıkacağı gibi. Size düşen aklınızı iyi kullanmanız ve tıpkı üniversite sınavında olduğu gibi beş şıkkın içinden doğru olanı seçmenizdir. Evren karşınıza doğru insanları çıkartmak konusunda cömerttir, ama yola ancak akılını kullanma sınavını geçen devam edebilir. O yüzden hayatınızda seçtiğiniz şıklara dikkat edin derim ben.

 

Hasan Çeliktaş, Brunch Dergisi, Sayı: 10, 18 Haziran 2006

 

(Güncelleme: 18/06/2006)