TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 27 Nisan 2024 Cumartesi

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon


HAFTANIN SORUSU
OKUYUCU YAZILARI

 

 

Sözlerin ötesindeki iç sessizliğine ulaşmak 

nasıl bir hal olabilir?

 


 

O' dedi ki: Görmeniz gerekenler görülmeyip, bilmeniz gerekenler bilinmediyse, olmanız ve yapmanız gerekenler sizden uzak kalır. Zaman aldatıcı hayallerin peşinden koşmak zamanı değildir. Olmak, söz kalabalığında bilgi torbasını doldurmak değil, sözün ötesinde sözsüzlüğün hayır bulunuşunu yaşamaktır. Bilenler çoğaldıkça söz aşılır eylem yaşanır.

Elbet ki söz bir yere kadar belli şuurlar için önemini koruyacaktır. Elbet ki bilmenin ilk adımında söz hayrı taşıyacaktır, hayırsızlığı da taşıdığı kadar. Bilen, gerçeğin sözünü -dış sözü bıraktığında- içinden duyacak olandır, sessizliğin o berrak akışında. İnsanlık şimdi hayır ve hayırsızlığın harmanlandığı söz karmaşasında hayrı bulma sınavındadır. Bunun için şuurlanmalıdır. Doğruyu iç sessizliğinde O’nun ışığıyla yaşayabilmek için. Kesin zihninizde durmadan akıp giden söz gürültüsünü. Kesin karmakarışık size hayrı olmayacak, sadece sizi esir alacak bilgilerin söz akışını. Dönün içinize ve sımsıkı sarılın içgörünüzün gerçeğine. Hayır bundadır. Ayırabildiğinizde hayrı ve hayırsızı, dil susar yürek konuşur. Bir göz kapanır, bir göz açılır. Madde, kalıbının ötesinde açar size kendini. Maddenin maddesini yaşarsınız, enerji dediğiniz boyutta. O boyutta görecekleriniz, yaşayacaklarınız, mucize sanılan gerçekliğin size sunulan armağanı olacaktır. Kesmeyi bilirseniz eğer zihninizde dönüp duran tüm gereksiz sözcükleri….

Anlayınız artık insanın insana yaptığını ve insanın gerçekte olması gereken halini... (11.7.2011 - www.ayseli.org)

18.7.2011 – *ruhsalboyut.com*

 

 

 

Yüce bilgi en başa konunca bize ne söylemek düşer ki? Konu o kadar açık ve net olarak ortaya konmuşken!

Ruhsal bilgiler üzerine yapılan konuşmalar ilk etapta insanları teselli ediyor, acılara merhem oluyor, üzüntülere daha kolay dayanmasını sağlıyor. Ama acıların gerçek kaynağı aktifliğini sürdürünce, bilgiler tekrar tekrar konuşulup gelip geçici bir acı dindirme aracına dönüşüyor. Baş ağrısını aspirinle geçirmek gibi. Sonra ilacın etkisi geçince ağrı devam ediyor. Ne yazık ki insanlığın büyük bölümü burada takılı kalıyor. Öyle ki herkes ne anlatılsa ne söylense zaten bunları biliyor. Ama acılar sürüyor.

Esas olan acıların gerçek kaynağının ortadan kaldırılması etabında insan rahatlayacaktır.

Acıların gerçek kaynağı kitlesel bilincin veya zihnin bizdeki yansımasıdır. Kitlesel bilinç, kitlesel zihin dediğimiz mekanizma gündüz bir saniye susmadan zihnimizde kendini tekrarlamada, gece uykuda rüyalar olarak yine peşimizi bırakmamaktadır.

Kendimizle ilgili bilgimiz yokken kitlesel bilinç bizi bir boşluktan kurtarıyor. Elimize tutunacak bir dal veriyor. Kitlesel zihin sayesinde bir kimliğimiz var. O kimliği biz kitlesel bilinçle inşa ediyoruz. Kimliğimiz ki çoğu kere kendimizin uydurduğu bir takım detaylarla da süslenmiştir. Bunu bazen düşmanlarından kurtulmak veya onları korkutmak için kamuflaj yapan hayvanların tepkisine benzetiyorum. Bazı balıklar var, başlarına, sırtlarına yosunlar vs takıyorlar, böylece daha heybetli görünüyorlar veya balık oldukları belli olmuyor. İnsan da bunu yapıyor. İşte o yalan kimliği inşa ve kabul ettirme çabası dertlerimizin kaynağı oluyor.

Kitlesel zihin bir anlamda kurtçuk bilincimizin kozası, koruyucusudur. Öyle ya “kimim ben” sorusuna cevap lazım. Bu cevabı bize kitlesel bilinç veriyor. “Ben nerden geldim anne? Seni leylek getirdi yavrum.” Bu cevap zaman değiştiğinde bize yetmiyor. Doğru cevabı anlayabilmemiz için zihnimizdeki konuşmaları susturmak lazım. Çünkü o konuşan gerçekte biz değiliz. O kitlesel zihin. Ve o konuştukça hala eski çocuksu yalanı üretiyor.

Zihin susmadıkça yüksek bilinç etkileri tarafımızdan algılanamaz. 24 saat devam eden bir dırdır, bir zaman sonra gerçekte bir obsesyondur.

Kurtuluş değişimdir, zihin konuşmalarının farkındalığıdır. Zihnimizi zorla susturamayız. O çok güçlü, çok köklü adeta fantastik ve korkutucu bir varlık gibi.

Bazı düşüncelerden, bazı rahatlıklardan, bazı davranış ve kalıp düşüncelerden vazgeçebiliriz. Diğer vazgeçmiş kişilerle dostluk kurarız. Zihnimizdeki yargılamaları, öfkelerimizi, bağışlamazlıklarımızı, nefretlerimizi samimi olarak gözden geçirip onları terk edebiliriz. Doğru yaşam, doğru zaman kullanımı, doğru ilişkiler, doğru beslenme adına ne biliyorsak onları eyleme sokabiliriz. Bunlar üst bilinci zihnimize davettir. Zihnimizi susturacak olan üst bilinçtir. Zihnin susması, karanlık gecedeki fırtınanın dinmesi, gemimizi batırmaya çalışan azgın dalgaların durulması, şafak sökerken nefis bir sahilde bulunduğumuzu görmektir.

Güney Haştemoğlu - 18.7.2011 – *ruhsalboyut.com*

 

 

 

Bilginin ilkel olmasına rağmen gündüz mumla arandığı eski çağlarda, hal, eylem ve yaşam şekli o zamanın hali hazır bilgilerine göre dahi ileri bir durum göstermekteydi. Her ne kadar yaşam şekilleri basit ve sade olsa da insanlar bilgilerinin ötesinde bir hal, duruş ve yaşam şekline sahiptiler. Bu durum yaşam için gereken iç ve dış donanımlı olmanın verdiği bir haldi. Var olan bir özgüven, çelişki ve tezatları olmayan basit ve sade yaşam, içe dönüşü, içle irtibat kurmayı kolaylaştırıyordu.

         Oysa yaşamakta olduğumuz devir ve zamanlar geçmişle kıyas dahi edilemeyecek kadar farklıdır. Kültür ve teknoloji olarak gelişmişliğimizi savunsak da mevcut ilahi ve evrensel bilgilerimiz eskiye nazaran bizlerin hep önündedir. Yaşamakta olduğumuz devrin icabı olarak, liyakatimiz üzerindeki ilahi ve evrensel bilgilerin hiçbir engel olmadan türlü imkânlarla bizlere ulaşması kıyametimizi yaşatmaktadır.

         Hal ve yapı olarak elimizdeki bilgilerin yüksek enerjisine uyum sağlayamamak bizi derinden etkilemiş ve etkilemektedir. Eskiden yaşlılar ve bilgeler yol gösterip öğretirlerken, zamanımızda çoğumuz gençlerden ve çocuklardan öğrenmekteyiz. Bu durum bizlerin bu zamanlara hazırlıksız yakalanmamızın bir sonucudur. Çocuklarımızın ise adapte olmalarının, uyum sağlamakta olduklarının bir göstergesidir.

         Bugün ilahi ve evrensel bilgilerin yüksek tesir ve etkileriyle uyum sağlamak insanlığın isteği ve arzusudur. Ancak bilginin ve bilmenin, bilincine varılmadıkça insanda değişiklik yapmayacağı bilinmektedir. Bilip de değişemeyen insan, bu safhada bencilce ve samimiyetsizce değişmiş gibi davranmaya çalışmaktadır. Böylelikle zaman içinde bilincinde olmasa da yaptığı telkin ve iknalar ile değişmiş olduğuna inanır. Artık kendini kıyaslarla daha iyi görmeye, başkalarını önemsememeye, hareketlerini ve söylevlerini abartmaya başlar. Bu durum insanın kendi kendini kilitlemesidir. Ve çok insan bu durumda olduğundan, orta yerde arafatta kalmıştır.

         Sözlerin ötesindeki içsel yolculuğa çıkmak, içsel sessizliğe ulaşmak için bilginin, bilincin, hal ve hareketlerin insanda yer ettiği ileri bir durumdur. Bilginin bilinçli olarak genlere kotlandığı bir haldir. Bu sözde kolay, hakikatte zor bir durumdur. Bu yüzden tekâmülde ileri safhalara ulaşarak birçok etki ve tesir sahalarına girmek gerekir. Gerçek bir farkındalık ve çok geniş bir şuur kapasitesine ulaşmak gerekir. Bunlar aşılması gereken sınırlardır. Buralara kadar eksik noksan, aksak topal olarak gelinmiş olunabilir. Ancak buradan öteye mevcut bilgi ve donanım yetersiz ve noksan kalır. O zaman ileri gitmek için ilk baştan, başlamak gerektiğini anlarız. Merdivenleri yeni baştan bambaşka bir farkındalıkla çıkmak gerektiğini anlarız.

Orhan Yarat -20.7.2011 – *ruhsalboyut.com*

 

 

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.