Hayatı nasıl yaşamalıyız ?

 

           Hiç bir şeye hırsla bağlanmamalıyız. Çünkü yaşarken sahip olduğumuz her şey geçicidir ve Ruhsal Yöneticiler tarafından bize emanet olarak verilen tekâmül araçlarıdır. Belirli amaçlara onları kullanarak ulaşırız. Bir gün mutlaka dünyada bırakılacak olan madd
î şeylere duyduğumuz hırs, bencillikten kaynaklanır. Bencillik ise evrendeki Yardımlaşma Kanunu'na aykırıdır.

           Her işte aklımızı ve vicdanımızı kullanmalıyız. İnsana ışık tutup yolunu aydınlatacak yegâne iki rehber, aklı ve vicdanıdır. Vicdan ruhun sesidir ve insan madd
î olarak zarar görse bile, bu sese uyduğu sürece tekâmül eder. Vicdanın uyarılarına göre hareket etmek, insanı en büyük yaşam amacı olan Evren Kanunları'nı öğrenmeye götürür. Vicdan sesini susturmak, örtmek yerine; anlayış ve şuurlu hareketlerle bu sesi daha çok güçlendirmek gerekir. Tabiat Kanunları'na uyup uymamanın ölçüsü vicdandır. İnsanın ahlak öğretmeni kendi içindeki vicdanıdır. Vicdanın bağımlı olduğu yerlerde gelişme olmaz. Gerçek sevgi, vicdan sesi güçlenince doğar.

           Olaylardan ders almasını bilmeliyiz. Evrende sebepsiz, manasız ve rastgele hiç bir olay yoktur. Her olay, Sebep-Sonuç Kanunu çerçevesinde cereyan eder ve mutlaka insanın yararlanabileceği gizli ya da aşikar bir bilgi taşır. Bu sebeple olayları çok iyi gözlemek ve onların dilinden anlamak gerekir. Ruhsal Yöneticiler gelişmemiz için bize pek çok olay yaşatırlar. İnsan dünyada ancak ıstırap çekerek gelişiyor, çünkü bağlandığı pek çok şey vardır ve onların elinden alınması insana acı verir. Ama acı da verse, insan kibirini, gururunu, kıskançlığını, alınganlığını, cimriliğini ve bencilliğini terk etmek zorundadır. Kendi üzerinde bu çalışmayı yapmamak, başkalarının zararı pahasına kendi çıkarını düşünmek ve mutlu olacağını sanmak kendini kandırmaktır. Gerçek mutluluk insanlara karşılıksız yardım etmek ve onları sevmekle kazanılır.

           Kendimizi tanımalı ve kontrol etmeliyiz. Hayat, kendi rahat ve çıkarımızı düşünmek, mutluluk hayalleri peşinde koşmakla  değil; kendimizi tanımaya, yani özümüzü bilmeye çalışmakla değerlenir. Kendine hâkim olamayan insan, bedeninin, duygularının esiri olmuş gibidir.

           Daima olumlu düşünüp, olumlu davranmalıyız. İnsanların ne oldukları değil, ne yaptıkları ve ne niyetle yaptıkları önemlidir. İnsan sadece yaptıklarından değil, düşündüklerinden de sorumludur. O halde insan, her işi Tanrı'nın işi bilerek, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalı ve yaptıklarından dolayı maddi ya da manevi herhangi bir karşılık beklememelidir.

           Başkalarını da kendimiz gibi bilmeliyiz. Çünkü insanın aslı Ruh'tur. Diğer insanlarla olan farkımız, sadece geçici olan bedenden dolayıdır. Beden örtüsünün altında bütün insanlar aynıdır. O halde işin esasını bilenlerin diğer insanlara sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörüyle  davranmaları, onların da gerçeği öğrenmeleri için yardımcı olmaları gerekir. İnsanların kendilerine göre yaptıkları toplumsal sınıflandırmalar yanlış ve hayâl
idir. Zira dili, dini, cinsiyeti, ırkı ve ekonomik durumu ne olursa olsun, insan bedenlerinin arkasında, öz olarak eşit olan ruh varlıkları vardır. Her insan dünyaya tekâmül için inmiş ruh varlığıdır. Bu sebeple geçireceğimiz deneylerde ve sınavlarda aynı okulun öğrencileri, aynı geminin yolcuları olarak birbirimize yardımcı olmamız gerekir.

           Hiç bir insan yalnız, çaresiz ve yardımsız bırakılmaz. Çünkü Ruhsal Yöneticiler'in Koruyucu El’i daima  üzerimizdedir. Gelişmemizi sağlamak için bize her yolla  yardım ederler.

 

(Güncelleme: 26/07/2006)