TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 2 Mayıs 2024 Perşembe

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon

HAFTANIN SORUSU OKUYUCU YAZILARI

Deneyimlerimizin yaşamdaki yerine önem veriyor muyuz?

 

         Deneyim bize şuur kazandıracak bir durumdur. Hemen herkes yaşam deneyimlerinin önemini bilir. Hatta yalnız kendi deneyimlerimizden değil çevredeki tüm insanların deneyimlerinden de yararlanmayız; tabii asıl olan deneyime meydan kalmadan bir işin eğrisini doğrusunu akılla görebilmektir; nitekim "Tecrübe aptalların okuludur" diye bir söz var. İnsan bu üç kaynaktan farklı ölçülerde yararlanır. Ancak kaç yıl yaşarsa yaşasın hala yaşayarak öğreneceği çok şey vardır.

 

         Olayların bize verdiği üzücü veya sevindirici dersi görebilmek başlı başına bir akıl ve şuur işidir. Yoksa olayları zihnimizdeki önyargılar, zevk arayışları, öfke ve hırslar veya uyuşuk düşünceler ile tartarsak bir ömür geçer, hiçbir şey öğrenilmez. Öğrenmek aklın fonksiyonudur ve şuurumuzu genişletir ve yükseltir. Şuurumuzu genişletememek Dünyada bulunuş amacımızı ortadan kaldırır. Hatta denilebilir ki öğrenmediğimiz yerde sevindiren deneyler de üzenler kadar bize zarar verir, şöyle böyle kazandığımız şuuru da silebilir. Öğrenme zihinden özgür bir akılla olur. Akıl, zihni kontrolu altında tutabilmelidir. Zihnin kontrol altında tutulması ve arınması, O'na olan inanç, teslimiyet, dürüst ve sade bir yaşam biçimi, şuurlu bir arkadaş çevresi ve gerçek sevgi ile mümkündür.

 

Ayşe Turhan

 

(Güncelleme: 05/07/2006)

 

 

 

 

 

        Bu sorunun cevabı, hayata nasıl baktığımızda ve nasıl yaşadığımızda açıkça görülür. Deneyimler, kişiyi anlaşılıp çözümlendiğinde Gerçeğin güçlülüğüne, anlaşılamayıp talihsizlik veya kader olarak nitelendirildiğinde egonun güçsüzlüğüne sürükler. Bazen de kişi deneyimleri şuursuzluk içinde yaşayarak onların önemini hiç farketmeden dünya hayatını tamamlar. Esasta bu çok yüzeysel bir tanımdır. Çünkü her insan kendine has bir dünya, her dünyanın ise kendine özgün deneyimleri ve deneyimleri karşılayış, yorumlayış  biçimi vardır. Çeşidin çokluğu genel bir gerçek tanımlama yapmayı imkânsız kılar. Yalnız açık olan bir şey vardır ki o da deneyimlerin farkında olsak da  olmasak da  hayatımızı  biçimlendirdiğidir.

 

         Sıradan dünyasal deneyimler bebeklikten itibaren varlığı şekillendirmeye başlar. Hatta doğum öncesi bir bebeğin anne karnında yaşadığı, anneden ulaşan ruhsal etkiler bile onun doğmadan birçok deneyimi yaşamasına neden olur. Böylece ilerleyen zamanda deneyimler varlıkta bir karakter oluşturur. Buna şuursuzluk safhasının geçici olması gereken karakteri de diyebiliriz. Varlık hoşlanmadığı fiziksel deneyimlerin karşısında kendisine bir korunma yolu seçer. Onları bir daha yaşamamaya çalışır. Bu arada duygusal ve ruhsal deneyimlerine karşı da bilinçsiz bir karşılama mekanizması oluşturur. Ya egosal bir güçle aşmaya çalışır, ya pasifleşerek kendini deneyimlerden uzak kılar, ya da agresif bir karaktere bürünerek deneyimlerini çıkmaza sürükler. Oysaki deneyimler tekâmül için değerli bir armağansa onları çözümlemek de insanın öncelikli görevi olmalıdır.

 

         Her deneyim, yaşayan kişinin ruhsal ihtiyacı yönünde şekillendiğinden, kişiler arasındaki deneyimler de birbirine benzemez. Benzer olaylarda bile ince ayrıntılar bulunabilir. Bu nedenle deneyimlerin çözümlenmesi konusunda kimse kimseye yol gösteremez. Etki etmeye kalkmasıysa, kişinin karşı mekanizma oluşturmasına veya robotlaşarak şuurlanmasına engel teşkil eder.

 

         Kişi çözümleyebildiği her deneyimle hayatında farklılık yaratır. Bu fark şuurlanmaya doğru gittikçe apaçık ortaya çıkar. Şuurlu bir varlık deneyimlerin önemini de kavramış demektir. Onlara artık bir fırsat gözüyle bakmakta ve değerlendirmektedir. Duygulara ve bedene acı veren deneyimlerin ardındaki gerçek anlaşıldığında, onların gerçek gelişim ihtiyacı olduğu kabullenildiğinde ve o tür ihtiyaçlar aşıldığında, deneyimlerin özü ve yaşanış biçimi de değişikliğe uğrar. Bu üst deneyimlerin devreye girmesinden kaynaklanan özel ve güzel bir durumdur. Üst deneyimler o güne kadar yaşanan şuursal boyutun aşılmasıyla gerçekleşir. Yani şuur ve deneyim belli bir birliktelik içindedir. Sonuç da kısaca şunu diyebiliriz ki, şekil ne olursa olsun deneyimlerimize gereken önemi vermiyor, onları ardımızda koymak için çaba içine giremiyorsak, aynı deneyimleri farklı senaryolarla defalarca yaşamak zorunda kalırız. Belki de gittikçe güçten düşerek. Bilgili olmak, mevki sahibi bulunmak, sosyal statüde üst sıralarda yer almak, şöhret ve para içinde yüzmek, mutlaka şuurlu olmayı gerektirmez. Şuurlu olmak hayata doğru bakmak ve doğru yaşamaktır. Bu ise öylesine geniş bir evrensel bilgi ve uygulayıcılık gerektirmektedir ki, insanlık bu gün bu yüzden acılar içinde hiçbir deneyimden ders alamadan kıvranıp durmadadır. Bu da gösteriyor ki deneyimler öyle kolay kolay kişilerin hayatında önem kazanamıyor. Onları gözardı edecek pekçok musallat gereksizlik insanın sımsıkı sarıldığı değersiz değerler olarak yaşamında yer tuttukça bazı üst değerleri farketmek de imkansız olmaya devam edecektir  

 

Selay Gunon

 

(Güncelleme: 06/07/2006)

 

 

 

 

 

Deneyim tecrübedir. Sorudaki yaşam kelimesi, varlığın bedenli ve bedensiz tüm varoluşlarını içeren ebedi yaşam şeklinde alınmalıdır. Burada söz konusu olan, geçicilik değil sonsuzluktur. Deneyimlerin arz ettiği öneme bu açıdan bakmak gerekir. Aksi halde üzerinde durmaya değmez. Deneyimleri kısa süreli yaşamın gelip geçicilikleri olarak görmek, gelişmemişliktir. Deneyimlere önem vermek, kişide tekâmül bilincinin uyandığını gösterir Yani deneyim, fonksiyon yapmaya başlamıştır.

Şimdi, deneyimlerimizin aklımızı geliştirdiğini, büyüttüğünü biliyoruz. Ve akıl geliştiği ölçüde varlıktaki bireysel ruhu genişlemeye, yükselmeye sevk ediyor. Ruh da, içinde meknuz (gizli) bulunan temel güdüsü nedeniyle yeni yeni tecrübeler edinerek çerçevesini genişletiyor. Bunlar, bize verilen önemli bilgilerdir. İnsan ancak aklını tam kapasite ile kullanırsa, kendisine daha büyük verilişlere aday olabilir. Verilenin bile tam hakkını vermeyene ise, yeni bir nasip zordur.

Buraya kadar olması gereken durumdan bahsettik. Ama olması gerekene ne kadar yer verdiğimiz önemlidir. Biz deneyimlerimizin, ilerimiz için hasıl etmesi icap eden bilincine sahip çıkmıyorsak, -ki büyük ölçüde böyle olması üzücüdür- o zaman deneyimlerimizin gerçek değerini bilmiyoruzdur. Onlar geleceğimizi oluşturan yapı taşlarıdır. O taşları yerince kullanabilmek, deneyimlerimizin özünün bir sistem dahilinde ve bir bütün teşkil edecek biçimde biriktirilebilmesi ile mümkündür. Bunu yapmıyor ya da yapamıyorsak, sıkıntılı yolumuzu kendi elimizle uzatıyoruz demektir. Buna, görmezlik diyebiliriz.

Osman Türkmenler 

(Güncelleme: 07/07/2006)


 

Yaşamın başarılı ve olumlu bir şekilde geçirilebilmesi tecrübelerle temin edilebilir. Ne var ki, edinilmiş tecrübeleri akılca ve gönülce bir süzgeçten geçirip sonrasında kullanabilmek başlı başına bir erdemdir.
 

Yaşanan deneyimler, tecrübe sahibi olabilmenin olmazsa olmaz şartıdır. Bunun için daha öncede yaşanmışları birleştirip olumlu ve olumsuz sonuç verenleri kendi kategorileri içinde değerlendirip bir sonuca varmak ve de en önemlisi bu sonuçlara göre davranmak tecrübe sahibi olmaktır. Bunun okulu yoktur. Sâdece değerlendirmeleri şuurlu bir şekilde yapabilmek için akıl-gönül-düşünce süzgecini iyi kullanma yeterli olacaktır.

Aybars Ongun

 

(Güncelleme: 11/07/2006)

 

 

 

 

 

 

Esasen deneyimler; sadece bu dünya yaşamı dışında, varlığın evrensel boyutlarda kat edeceği ve kazanacağı değerlerdir.

 

Öncelikle içinde bulunduğumuz yaşamda insanların tecrübelerden ders alıp, hayatına doğru yön vermesi gerekir. Bizler sadece kendi deneyimlerimiz dışında, daha önce yaşamış insanların, doğanın, sanat, kültür, din, teknoloji, sosyal yaşam ve değişikliklerinden faydalanıyoruz.

 

Ancak, her varlık kendi ruhsal gelişiminden sorumludur. Bu sorumluluğu etkileşim yolu ile tüm evrene yayılır.

 

Varlık aklı ile düşünür, zihni gelişir, bu düşünceler ruhunu terbiye eder, yükselen ruh tecrübelerini geliştirir. Bu ise varlığın tekâmülünü gerçekleştirir. Olgunlaşma bu silsile ile devamlılık arz eder. İnancı gelişir, iyiyi, doğruyu ve varlığın devamlı hayır yolunda değişimini sağlar. Dünyasal değerleri bir bir yaşamından uzaklaştırarak şuurunu yükseltir.

 

Deneyimlerden ders alıp doğru sonucu uygulayabiliyorsak ona önem veriyoruzdur.

 

Sevim Mutlu

 

(Güncelleme: 12/07/2006)

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.