TENKİT KENDİNE, BİLGİ EHLİNE, SEVGİ SEVENEDİR...

SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 * RUHSAL BİLGİ SİTESİ * DOĞRU YAŞAM BİLGİLERİ *                                 *ARAMADIĞIMIZ  HAZİNEYİ  BULAMAYIZ.* SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 4 Mayıs 2024 Cumartesi

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon


HAFTANIN SORUSU
OKUYUCU YAZILARI

 

 

Zamanın sonu yaklaşırken, şuurda gerçekleşecek

büyük değişimleri nasıl
düşünüyorsunuz?


 

 

Öğrendiğimiz, bize bildirilen ve farkına vardığımız bilgilerden anladığımıza göre evrim programlarının tatbikata konulmasından bu yana her 26.000 yıla bir tekâmül etmiş olanların yükselmelerine imkân tanınırken bunu başaramayanların yeni baştan 26.000 yıllık bir süreyi deneyimlemeleri zorunlu kılınarak bu zamanlara kadar gelinmiştir. Yine bildirilen ve öğrendiklerimizden anladığımıza göre milyarlarca asır devam eden bu süreçler sonunda dünyamız ve bizler alışıla gelmiş düzenin dışında, bambaşka bir devrenin içine ilahi sistem tarafından yönlendirilmekteyiz.

          Olağan kabul ettiğimiz ve kanıksadığımız her şeyin değişmekte olduğu bir devrin içine tedricen girmekteyiz. Bu olağanüstü değişimin nedeni bizlerin tekâmül ederek liyakat sahibi olmamızdan kaynaklanmamaktadır. İnsanın bilgilendirilmeye ve yetiştirilmeye başlandığı kadim zamanlardan bu yana anlatılan evrensel değişimin başlamış olduğudur. Bu değişimin en bariz özelliği zamanın hızlanmasıdır. Bilgi ve teknolojideki olağan üstü gelişim kozmik tesirlerin bilinçlerdeki açılımı ve takviyesi ile hız kazanmıştır. Dünya değişim ve dönüşümle bir üst boyuta çıkarken üzerinde bulunan ve bir beden sahibi varlıklarda etkilenmekte ve tedricen üst boyuta çıkmaya zorlanmaktadırlar.

        Karanlık çağların yaşandığı zamanlarda cehdederek kırk yılda bilincine varılan bir bilginin farkındalığına günümüzde anında varılmaktadır.”Yedisinde ne ise yetmişinde odur” sözü tarihe karışmak üzeredir. Değişimin bir ömür yetmediği zamanlardan kalan bu söz anlamını kaybetmiştir. 26000 yıllık evrim devrelerini bir yıl gibi çok kısa zamanlarda yaşayan günümüz insanı her sene bambaşka bir insan olmaktadır. Bilginin kapıları sonuna kadar açılmış içsel olarak bütün varlık âlemine akmaktadır. Bilinçlenme, şuurlanma ve farkındalık oranları gittikçe artmaktadır. İnsanın kendini tanıması ile şahsiyeti, ruhsal donanımı ve yaşamdaki farkındalığı kendini göstermeye başlamıştır. Ancak yaradılışından bu yana ilahi sistemin muradı doğrultusunda zaten hızlı evrim programına tabii tutulan varlıkların ulaştıkları farklı tekâmül düzeyleri sonucu, kimi kolayca uyum sağlamakta, kimi ayak sürçmekte ve kimide bunalmaktadır. Kıyamet tabir edilen yaşadığımız zamanlarda altıncı hislerin açığa çıkarak etkinleşmesi çatışmaları da arttırmaktadır. Hızlı değişim ve dönüşüm karşısında eski realite ve alışkanlıklar ile yeni realite ve anlayışlar bir kaos ve kargaşa yaratmaktadır. Birçok insan hiçbir şeyin farkında olmayarak güçlerinin ve yeteneklerinin artışını başkaları üzerinde tahakkum aracı olarak kullanmak istemektedir. Nitekim çoğu insan bu zamanlara hazırlıklı olmadığından, hazırlıksız yakalandığından veya bilgi ve bilinç olarak güçsüz olduğundan üçüncü boyut dünyalarda evrimlerine kaldığı yerden devam etmeleri kaçınılmazdır. Dün teori halinde olan ama bugün tedricen kullanıma servis edilen özellik ve yetenekleri ile insanoğlu hakiki insan olma yolundadır. Bir varlık olarak asırlardır devam eden hayatlarının hiçbir döneminde karşılaşamayacağı imkân şart ve olanaklarla dolu olarak üst boyutlara çıkmak fırsatını yakalamıştır.

Orhan Yarat – 11.7.2011 *ruhsalboyut.com*

 

 

 

Zamandaki değişim duymak isteyen kulaklara gereken bilgiyi veriyor. Ancak bilgiyle aramızda büyük engeller var. Ellerimiz dolu, zihinlerimiz dolu. Onlardan vazgeçmeden yeniyi almak istiyoruz ki bu mümkün değil. Önce birbirimizle olan ilişkilerimizin kalitesini yükseltmeyiz. Sağlığımız, yaşam kalitemiz, hatta kazancımızın bereketi ilişkilerimizin kalitesine bağlı. Önce aynı evi paylaştığımız kişiler, ana, baba, eş, çocuk, kardeşler, sonra aile ve akrabalarımız yaşamda olan veya olmayan yakınlarımız, arkadaşlarımız, komşularımız, iş yerinde birlikte olduğumuz kişiler, sokakta, trafikte, alışverişte karşılaştığımız insanlar kısaca uzun veya kısa süreli ilişkilerdeki herkes bu kaliteli ilişkinin tarafıdır. Nedir kaliteli ilişki? Saygı ve özendir. Saygı ve özen ilişkide olduğumuz kişilerin yüksek değerlerini ortaya çıkarır. O zaman sevgide yaşadığımız sorunlar ortadan kalkar. Kuşkusuz gerçek saygı ve özenden söz ediyoruz, rol yapmaktan değil. Saygı ve özen karşımızdakine yapacağımız ilk hizmettir. Saygı ve özen kendimize de yapacağımız ilk ve çok önemli bir hizmettir.

Özellikle yakın çevremizdeki hayatta olan veya olmayan kişilerle genelde kırgınlıklar ve kızgınlıklarla lekelenmiş bir geçmişimiz var. Kendi geçmişimizle ilgili kendimize karşı bağışlamazlıklarımız var. Bütün bunları bağışlamadıkça onlara ve kendimize saygılı ve özenli olamayız. Onları ve kendimizi bağışlamadıkça içimizde biriken öfkeyi karşılaştığımız herkese, tüm yaşama püskürttüğümüzün farkında mıyız? Günde 24 saat, uyurken ve uyanıkken bu öfke enerjisi ile yüklü olduğumuzu, bu öfkenin bir türlü bağışlamadığımız ve bizi bağışlamayanların da öfkeleriyle daha da yoğun ve güçlü hale geldiğini biliyor muyuz? Bu, insanların %99,9 unun yaşadığıdır ve şuurlanmanın önündeki en büyük engellerden biridir. Bu enerjilerin büyük yükü altında iken ne sağlımızdan, ne inancımızdan, ne mutluluğumuzdan, ne de sevgiden bahsedebiliriz.

Öfke kısa süreliyse gelip geçer. Unutulmuyorsa kin ve nefrete dönüşür. Kin ve nefret bizi görmemiz gerekenlere kapatır, gerçeğin mesajını duymamızı veya anlamamızı engeller. Bir noktadan sonra şuurdan, üst realiteden söz etmek de hayrını kapatır.

Evet, zamanın sonu yaklaşıyor bilgisi var ama bundan ne anlıyoruz? Şuurda yükselmek gerektiği bilgisi var ama kendimizle ve gün boyu beraber olduğumuz ya da karşılaştığımız tüm kişilerle, çevremizdeki tüm doğa ile ilişkimiz saygı ve özen esası içinde mi? Tüm kişileri, varlıkları ve kendimizi helalleşip bağışladık mı? Bugüne kadar ona yüklediğimiz öfke ve nefret enerjilerinden dolayı Dünya Anamız’dan özür dileyip sevgimizi ve minnettarlığımızı ifade ettik mi? Ve en önemlisi bunları yaptıktan sonra eski hatalardan arınmış sevgi ve saygı ahlakına dayalı yeni bir yaşama geçtik mi? Geçmedikçe zamanın sonunun bize getireceği azaplara hazır olmalıyız.

Güney Haştemoğlu – 13.7.2011 *ruhsalboyut.com*

 

 

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.