LBL_YAZI
SAYFA 1 SAYFA 2 SAYFA 3 SAYFA 4 SAYFA 5 ARŞİV
  Bugün: 5 Mayıs 2024 Pazar

Bize Ulaşmak İçin
[email protected]
Yazdırılabilir Versiyon

 

Sevgi Sanılan Duygular

 

           Birçok şeyi sevgi sandığımız için karmaşa yaşıyoruz. Birisine duyulan yoğun çekim, paylaşılan zevkler, özlem­ler, arzular... Bu özlem ve arzuların, sevgi objemiz üzerin­deki yansıması, onaylanma, kabul görme, sevilme, cinsel­lik gibi ihtiyaçlarımızın belli bir süre birisi tarafından kar­şılanması... Şehvet, kıskançlık, tutku... Duygusal çıkar­lar... Sevgi sanılıyor. Zaman içinde değişen, gelip giden her şeyin altında bir duygu yatar. Oysa sevgi hiçbir duygu­dan etkilenmez.

 

           Gerçekten sevdiğimizde, tüm duyguları, tüm ruh halle­rini yaşasak da, sevdiğimizi sevmeye ve ona saygı duyma­ya devam ederiz. Sevgi, öfke ve kızgınlık, utanç ve suçlu­luk duyguları içinde bile vardır. Hatta nefretin içinde bile sevgi vardır. Sevgi hiçbir duygunun zıddı değildir. Çünkü sevgi bir bilinç boyutudur. Kesinlikle zarar verme gücün­den yoksundur. Sevgi sadece yaratmayı bilir.

 

           Sevgi, birisine duyulan hayranlık da değildir. Çünkü hayranlık da nefret gibi bir projeksiyon, bir yansıtmadır. Kendi içimizdeki beyaz ve siyah gölgelerin yansıması. Yadsıdığımız, henüz ortaya çıkmamış boyutlarımızın baş­ka insanlara yönlendirdiğimiz projeksiyonudur hayranlık ve nefret.

 

           Bu tür sevgi sanılan aşklar, yani kişinin kendi gölgesini başka bir insanda görüp vurulması, kişiyi duygu çalkantı­larının girdabına sokar. Kişi kendi yarattığı büyünün etkisi altındadır artık. Bu gerçek sevgi değildir. Sevgi başka in­sanların ruhlarıyla oynamaz. Kendi yansımasına bağımlı olmaz. Duygular ve arzular gelir ve gider. Koşullar değişir ama gerçek sevgi tüm duyguların içinde bile travmayı, aldatıl­mayı, boşanmayı, ayrılmayı, ölümü aşar.

 

           Sevgi duyduğun kimseden ayrılırsın, boşanırsın ama onu sevmeye dingin bir biçimde de devam ederek onu an­larsın. Acı çeksen de, kendi onurunu koruyarak onun da onurunu korursun. Sadece ilişkinizin şekli değişir. Bir da­ha birbirinizi asla görmeseniz bile. Sevdiğin kişiden korksan da, hayal kırıklığına uğrasan da, öfke duysan da onu sevmeye devam edersin. Belki onunla görüşmezsin, seni kullanmasına izin vermez­sin, kendini ondan sana gelebilecek zararlardan korursun ama sevmeye devam edersin. Ona zarar vermeyi bir an bi­le aklından geçirmezsin. Hatta mümkün olduğunca onun gelişmesi için destek olmaya bile çalışırsın. Bu satırları okurken gözünün önünde böylesine sevdiğin biri canlanı­yor mu? Mesela, yaşam tarzını onaylamadığın yetişkin ço­cuğun? Mesela annen baban? Mesela ayrıldığın sevgilin, eşin? Eski bir dostun?

 

           Bir çocuğun sarılmasında, bir dostun ilgi ve şefkatinde, kedine köpeğine gösterdiğin ilgide sevgi vardır. Aile üyelerinden bazılarına kızsan da onları destekle­mende sevgi vardır. Burada görev ve suçluluk duygusun­dan kaynaklanan zoraki desteği kast etmiyorum. İçinden gelerek verdiğin destekten bahsediyorum.

 

           Sevginin dilini bildiğinde onu, hayatında bir evcil hay­vana, saksındaki bir çiçeğe karşı gösterdiğin ilgi ve bakım­da bulabilirsin. Sevginin bilinci, doğa ve hayvan sevgisiy­le başlar. İnsan sevgisiyle devam eder. Sevgi bilincinin pratiğinin doğa ve hayvan sevgisiyle başlaması iyidir. Çün­kü onlardan kendini koruyacak bir güvensizliğin, korkula­rın, bir beklentin yoktur. Seni, bir insanı da böyle sevebil­meye hazırlar. Kimi insan, "İnsan severim ama hayvan sevmem" der. Sevmenin en somut ölçüsü zararsızlık ilkesidir. Yoksa sev­mek ille de kucaklaşmak, birlikte olmak değildir.

 

           Kimi insan, "Ben doğayı ve hayvanları severim ama in­sanları sevmem" der. Bu kişinin doğayı ve hayvanları da gerçekten sevdiğine inanamam. Evcil hayvanını, kendi yalnızlığını bir nebze olsun giderdiği için seviyordur bu kişi. Bir belediye başkanı, köpek itlafına ilişkin soru soran gazeteciye, "Ben korunmaya muhtaç çocukların, korunma­ya muhtaç hayvanlardan daha öncelikli olduğuna inanıyorum. Sokak köpeklerine bakmak için para harcayacağımıza, çocuklarımız için para harcayalım" diyerek ne kadar in­sancıl olduğunu vurgulamaya çalışıyordu aklınca. Beyni­nin ve ruhunun fakirliğinin apaçık göründüğünün farkında bile olmaksızın. Bitki, hayvan, insan diye bir hiyerarşinin olduğu yerde Sevgi olmaz.

 

Nil Gün – Duyguların Simyası, Kuraldışı - 2005


28.06.2008 *ruhsalboyut.com*

 

<< geri
Ana Sayfa | Hakkımızda | Ziyaretçi Defteri Bugüne kadar sitemizi  kişi ziyaret etti, Şu anda  kişi sitede.