Adalet anlayışı insanda fikir ve duygu olarak mevcuttur. Adalet anlayışımızın derinliği, niteliği realitemize bağlıdır. Bilgimiz kadar, iyi ve doğru hakkındaki düşüncemiz kadar ve en önemlisi sevgimiz kadar adil oluruz.
Adalet anlayışımıza uymayan egosal eylemler o eylemi yapan biz olmasak bile bizde vicdan azabı, ruhsal sıkıntı ve üzüntü yaratır.
Her devletin adaletin gerçekleşmesi için koyduğu yasalar o devletin vatandaşlarının ortalama şuurunu yansıtır.
Bilinç yükseldikçe adalet anlayışımız değişir. Daha önce hak olarak gördüğümüz bazı eylemlerin ve tepkilerin bizim için hak olmaktan çıktığını görürüz.
Şüphesiz Mutlak Adalet O’na mahsustur ve O’ Mutlak Âdil’dir. Ancak bizim bu adaleti tam olarak hiçbir zaman anlamamız mümkün olmadığı gibi bugünkü şuurumuzla “Tamam işte Allah onun cezasını verdi” gibi duygusal sözlerle mütalaa yürütmek hiç haddimiz değildir. Çünkü çok dar bir şuur içindeyiz; gerçek bilgi ile değil, öğrenilmiş duygular, kalıp düşünceler, hükümlerle fikir üretmekteyiz. Ruhsal çalışmalara girmiş olanların ilk prensibi “bilmediğini bilmek” olmalıdır.
Evrende ve şu küçük dünyamızda ne olup bitiyorsa O’nun Mutlak Adaleti çerçevesi içindedir.
Şunu unutmayalım: O’ bize egosal isteklerimizin karşılığını değil, şuurumuzun yükselmesi için icap edenleri vermektedir. Çünkü dünyada bulunuşumuzun amacı hoşça zaman geçirmek değil şuurca yükselmektir. Dışarıdan bakınca hoşça zaman geçiriyor gibi görünen kişilerin sahiden mutlu, mesut olduklarını mı zannediyoruz? Egonun asla tükenmeyen taleplerinin tümü karşılansaydı ortada Adalet diye bir şey kalır mıydı?
O’ tüm yarattıklarına karşı sevgiyle, merhametle ve adaletle hükmeder. O’, bütün varlıkları O’na en kolaylıkla dönebileceği noktada tutmaktadır. Eğer O’na inanıyorsak O’nun Adaletinden de şu anda anlamamız gereken budur.
Biz bilgimiz kadar, iyi ve doğru konusundaki şuurumuz kadar ve sevgimiz kadar adil olacağız. Ama her gün bir önceki günden daha adil olacağız. Ve O’nun Adaletine inanacağız. İnanmalıyız ki yavaş yavaş bir üst şuurun adalet anlayışına ulaşalım. Israr ettiğimiz düşünceler bizim yeniyi öğrenmemizi engeller, adalet anlayışımızı geriye çeker.
Ve yine unutmayalım ki benim adalet anlayışım ne kadar yüksek bir bilincin anlayışı ise benim yargılanmam da o seviyeden olacaktır.
O’nun Adaleti’ni şuurca anlamanın yolu teslimiyettir. Çünkü teslimiyeti engelleyen ego ortadan kalkınca anlama başlar. Teslimiyet bir anlamda şikâyet etmemektir. Şikâyet etmemek üst bilinçtir. Şikâyet etmemekte ya anlama, farkında olma vardır ya da sabır söz konudur. Sabredemeyen hüküm verir ve o adaleti anlayamaz.
Merhameti nedeniyle O’nun Adaleti, varlıkların realitesine göredir. Geri bir realitenin doğru görüp yaptığı bir işin karşılığı ile daha yüksek bir realitenin aynı işi yapması halinde alacağı karşılık O’nun nezdinde aynı değildir. Bu nedenle kendimizi başkalarıyla kıyaslamamak, başkalarını ölçü olarak almamak esastır.
Yüceliğin Yasaları ve ruhsal işleyiş ile ilgili tüm konularda olduğu gibi O’nun Adaleti konusunda da hiçbir şey bilmiyoruz. Bildiğimiz adalet fazla düşünmeden kabul ettiğimiz ön yargılarımızın, duygularımızın, noksan bilgilerimizin, bilinç realitemizin adaletidir. “Oysa O’nun akan suyunda bile öyle hikmetli kanunlar vardır ki, yalnız fizik kanunlarla değil, şimdi bilemediğiniz nice büyük esrar ile kat kat, dalga dalga nereye varacağının, nasıl renklenip nerede duracağının, ya da hangi hızda nereye kadar ulaşacağının bilgisi, o bir bulunduruluşun asla dışında olamaz. Onun için aklınızın almadığı, gönülce uzanamadığınız yerleri reddedici olmayın. Bunlar size büyük ziyanlar getiriyor, hem de farkında olmadan.”
Güney Haştemoğlu – 14.2.2012 *ruhsalboyut.com*
"Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır, Platon'a göre de adalet en yüce erdemlerden birisidir ve adalet insanın ve devletin "temel davranış kuralı"dır. (Wikipedia)
"Yukarıda ne varsa aşağıda da o vardır" der kadim bilgiler..."Adalet" ismini verdiğimiz bu kavram o kadar önemlidir ki...
Şimdi adalet dediğimiz bu kavramı şu şekilde düşünelim:
"Adalet" denilen; aslı varoluşun bütünlüğünün teminatı olan bu kavramı bütün dünyasal tariflerden, uğruna yapılmış savaş ve kavgalardan manipule edilmemiş şekliyle, insan eli değmemiş hali ile ele almaya ve anlamaya çalışalım. Bu kavrama aynı Tanrısal olan herşeye baktığımız gözlerle bakalım. Çünki adalet, kutsal, en yüce ve en tanrısal kavramlardan birisidir. Adalet; "Biz" diyebilmenin bir başka yoludur, adalet "birlik" olmaktır, adalet "Hayrın yerine ulaşmasıdır", adalet "zamanında" ve "hak" olandır. Adalet birbirini anlamaya çalışmaktır, adalet yardımcı olmaktır ve yardım almaya açık olmaktır ve "adalet hakkı olanın hakkını aramaya mecbur kalmamasıdır".
İnsan için adalet, özünde samimi olmak ve hak gözetmekle, O’ndan gelecek hayırlara vesile, yani sebep olmakla birbirimiz üzerinden gerçekleşecektir. Sevgi ve adalet birlikte hüküm sürmeli ve birlikte hareket etmelidir. İçinde yaşadığımız bu yüce düzende, aslında yaratılışı itibarı ile adil olmayan hiçbir şey yoktur, her varlık ve sistem doğalından çok yüksek bir adalet bilinciyle oluşturulur, ancak bu yüce sistemin içinde yaşayan ve hedefi özelikle "şaşırtılan" insanlık, gerçeği görmeye ve anlamaya uzak kaldığı sürece adaletin doğalından ve kolaylıkla tecelli etmesine mani olmadadır bugün.
"O’nun adaleti bilmediğiniz, anlayamadığınız Yüce değerlere dayanarak hüküm sürmededir." (O dedi ki 12 Ekim 2009 www.ayseli.org)
Elbette O’ nun yüce iradesi dışında gerçekleşen-gerçekleşecek hiç bir şey yoktur ve er ya da geç adalet gerçekleşecektir ama bunun doğal yoldan ve kolaylıkla olması dünyasal hedeflere ve emellere gömülen insanoğlunun görmeye başlamasıyla, farkındalık ve şuursal kazanımlarını uygulamaya geçirmesiyle mümkün olacaktır. Bunun tersine olan durumda ise yüce adalet, O’nun tecellisini engelleyenlerin üzerinden onları da ezerek gerçekleşecektir muhakkak... O’nun adaletinden; bu Dünyadaki, bu Evrendeki, diğer bütün bilinen-bilinmeyen her yer ve herşey... muhakkak nasibi almıştır veya bir gün alacaktır.
Mazhar Volkan Topaloğlu – 14.2.2012 *ruhsalboyut.com*
Adalet; yerince, gereğince, yeterince hak edene, hakkının hakkınca verilmesini içeren kanunlar bütünüdür.
Adalet deyince, aklımıza adliye ve mahkeme koridorları gelebilir. Tabi bu konu, bizlerin toplumsal yaşayış içerisindeki hakkının savunulması için kurulan, işleyişindeki doğruluğun da ne kadar olduğu tartışılır bir durumdur. Burada anlatılmak istenen esas adalet, bizlerin birbiri üzerindeki hakların, Yaratanın koymuş olduğu mutlak doğru olan kurallar çerçevesinde işletilenleridir. Yaşamımız boyunca sürekli bir iletişim ve ilişki içerisinde, alış veriş pozisyonunda olanlarız. Her türlü birlikteliğin gereği, O’nca işletilen kuralların üzerinde olunması içindir. Her birliktelik, içeriğindeki doğruluk oranında adilane ve hakkınca davranışı barındırır. Dünya üzerindeki yaşantımız boyunca; kavramamız, öğrenmemiz gerekenleri, kendimizce kendimiz olma çabası içerisinde bir rota çizeriz. O’na gidilecek tek yol olduğu bilgisi üzerinden bakacak olursak, çizmiş olduğumuz bu rota, bizlerin doğruları, yanlışları ve hakkaniyeti doğrultusunda, tek olan rota üzerindeki mesafemizi belirler. Bu mesafe, mutlak doğruluğa olan, doğruluk açımızdır.
Yaşadığımız hayat içerisindeki toplumun bakış açısı üzerinden, zaman zaman birbirimizin neyi hak edip etmediğini, haddimiz olmadan sorgulama cahilliğine düşeriz. Düşeriz ve bu cehalet nedeniyle, durum ne kadar kötü olursa olsun, gerçekleşen her durumun O’nun sevgi adaleti üzerinden gerçekleştiğini düşünemeyiz. İşleyen tek adalet, O’nun adaletidir. Bunu görmek ve bilmeye çalışmak, insanlığın kavraması gereken en önemli durumdur. Bizler her nerede oluyor, her nerede neyi başarıyor ya da başaramıyorsak, bilelim ki Yaratanın üzerlerimizde işlettiği adaletindendir. Bizlerin hakkınca, adilane davranabilmesi, iyide ve doğruda oluşumuzun sevgiye açıldığı kısımdan O’nca işletilecektir.
Adalet, işleyişin kendisidir ve işlemesi için gerekenin, O’nun tarafından ilgili merci üzerinden sağlanmasıdır. Bize düşen, hayrın dağıtıcısının adaletine güvenerek anlamaya çalışıp, O’nun istediği şekilde hakkınca davranmak olmalıdır.
Tarık Öztürk – 16.2.2012 *ruhsalboyut.com*
Adalet bir duygudur, bu duygu ile geliştirilen bir davranıştır. Duygu olarak ele alırsak yüce sistemin hepimizin kalbine verdiği, çoğu zaman egonun altında ezip kaybettiğimiz adil olma duygusudur. Adil davranma ise aklın, gönül süzgecinden geçerek oluşturduğu davranış biçimidir.
Adaleti hayatımıza geçirdiğimiz zaman, hayrın işleyişinde biz de üzerimize düşen görevi yapmış, hayrı tutmuş oluruz. Bunun için kişinin kendini sürekli tenkit etmesi, davranışlarında ne derecede adalet duygusunu uygulayabiliyor ya da kendi hırs ve egosuna yenik düşüyor farkında olması gerekir. Ruhsallığımızı geliştirmemize yönelik ihtiyaç da bu noktada doğar. İnsanın kendini geliştirebilmesi için önce eksik kaldığı noktaların farkında olması ve bu noktalara yönelik çalışması gerekmektedir.
Adalet duygusunun gelişmesi kişideki vicdan duygusunun ne kadar kuvvetli olduğu ile de ilişkilidir. Vicdan sadece çok büyük olaylarda ortaya çıkan esrarengiz bir iç ses değildir. Gündelik yaşantımızda bile işimize gereken önemi vererek yapmamız "vicdan" ile olur. Kapımızın önündeki hayvancıklardan tutun, aklımıza gelen canlı cansız herşey ile ilişkimiz vicdanımızın ne derecede gelişmiş olduğu ile ilgilidir. Adaletli davranabilmek, vicdan sahibi olabilmenin bir sonucudur.
Şehnaz Çalışkan Demir – 16.2.2012 *ruhsalboyut.com*